“Seni annemden bile çok seviyorum öğretmenim sen çok iyisin…” dedi.
‘Nasıl olur ki?’ diye düşündüm, anlık kanı kaynadı herhalde.
Sonra öğrendim ki annesi onları terketmiş başka biri ile kaçmış.
Bir anne evlatlarını kolay kolay bırakmazdı, neler yaşadı bilinmez.
Elbet ben de bu gerçekle dağıldım.
O cümlede ne çok anlam gizliydi.
“Ben annemi sevmiyorum “ demiyordu “Ben annemi aslında çok seviyorum ama o bizi terketti.” diyordu satır aralarında.
İşte öğretmenlik böyle bir şeydi.
En çok ona sarılmak isterken, özel durumundan ötürü acıyorum sanmasın diye eşit davranmaya çalışmaktı.
Yarasını bildiğin her öğrencinin gözlerine titreyerek bakmaktı.
Bazen çok zorlanıyorum itiraf edeyim.
Benim şu eşşek yaşımda kaldıramacağım travmalarla büyüyen yavrularım var.
Geçen haftalarda kızlarımdan biri annesini trafik kazasında kaybetti.
Oturdum “Bir ömür annesiz yaşayacak” diye ağladım misal.
Sonra gebelikten olsa gerek bir sürü garip rüya gördüm.
Rüyamda babam ölüyordu hayrolsun.
“35 yaşında yetim kaldım” diye ağlıyordum.
Rüyada da olsa kısacık bir an o kuzunun neler yaşadığını anlıyorsun ve senin rüyanda bir lahza katlanamadığın acıya , onun ömür boyu katlanmak zorunda olduğu gerçeği tokat gibi çarpıyor suratına.
Diyorum ya öğretmenlik bir yürek işi, hatta annelik için derler ama bence bir ömür vicdan yükü.
Seni duygudan duyguya savururken, “Her şeye rağmen iyi ki öğretmen olmuşum…” dedirten şükürlerin tümü.
İşini layıkıyla yapan bütün meslektaşlarımın gününü bugünden kutlarım dostlar.
Çocuğunuzun öğretmenine iyi davranın.
Yıpranmaya çok müsait olan bu meslekte, bazen devam etmemizi sağlayan en önemli desteğimiz, yalnızca öğretmeninin kıymetini bilen öğrencilerimiz ve velilerimizdir zira.
Allah herkesi ve yavrusunu istediği iyi insanlarla karşılaştırsın.