Eğitimimin özgüven bölümünü anlattığım dersinden sonra ara verdiğimizde bir baba ile konuşuyordum.
Kendi çocuğunun özgüveninin çok gelişmiş olduğunu söylüyordu. Ben de çok sevindim.Çünkü birkaç yazıdır anlattığım gibi özgüven son derece önemli bir özellik.
Çalışmalarımdan çıkardığım sonuç şudur; bir bireyin en önemli ihtiyacı özgüvenidir.
Bireyin birey olarak yaşamını sağlıklı biçimde sürdürebilmesi, hedeflerini belirleyebilmesi, bu yolda emek sarf edebilmesi, içine düşebileceği sıkıntıları çözümleyebilmesi ve engelleri aşabilmesi, olumsuz çevre koşullarına rağmen doğru olanı sürdürebilmesi, girişimci, çözüm üreten biri olabilmesi için gerekli olan en temel özellik özgüvenidir.
Özgüveni olmayan bir birey bu adımları atmakta zorlanacaktır. O nedenle bu babanın lafı beni çok mutlu etmişti.
Öte yandan şunu da biliyordum, maalesef bu toplumda özgüven yanlış biliniyor.
Yanlış biçimde değerlendiriliyor.
“Çok sevindim, nasıl biri, özgüveni nasıl ortaya çıkıyor?” diye sordum.
“Bak Hocam” dedi. “Geçen gün salona girdim. Benim oğlan 9 yaşında, baktım koltuğa yayılmış oturuyor. İçeri benim girmemden hiç etkilenmedi, hiç toparlanmadı. Biz öyle miydik? Babamız, bir büyüğümüz odaya girdiğinde hemen toparlanırdık. Neyse, tam koltuğa oturacaktım, bana seslendi ‘baba, su getirsene!’ Biz babamızdan hiçbir şey isteyemezdik. Şimdiki neslin özgüveni çok yüksek Hocam… Her şeyi istiyorlar” dedi.
“Anladım” dedim, “Peki siz ne yaptınız?” “Ne yapacağım, suyu getirdim.”
Birçokları gibi, bu baba da yanılgı içinde… Her şeyi istemek, talepkar olmak özgüvenin temel göstergesi değildir.
Bu en temelde özsaygı denilen özelliktir.
Özsaygı, temelde “ben neleri hak ediyorum?” sorusuna bireyin kendi içinde verdiği cevaptır.
Su içmeyi hak ettiğini düşünmek, yeni bir ayakkabı talep etmek, en son çıkan cep telefonunu almak, o en mükemmel üniversiteyi, maaşı, unvanı hak ettiğini düşünmek, istemek, söylemek çok önemlidir.
Ama bu özgüven değildir, özsaygıdır.Özgüvendeki mesele şudur: “Bu senin hak ettiğini düşündüğün şeyleri sana kim getirecek, kim sağlayacak, bunun için harekete kim geçecek?”
Özgüven en temelde yapmakla, harekete, eyleme geçmekle ilgilidir. Gerisi laftır, güzel sözler, güzel taleplerdir.
Ama özgüven değildir.Bu nedenlerle çocuğun yapması, yapmayı öğrenmesi, yaparken karşısına çıkabilecek aksaklıkları yaşaması, bunları çözmeyi öğrenmesi sağlanmalıdır.
Bunlar yapılmazsa çocuk hazıra konan, “armut piş, ağzıma düş” anlayışındaki bir birey olacaktır. Sık sık arabaların arkasında gördüğüm bir yazı: “babam sağ olsun.”
Benim de o kişiye şunu diyesim geliyor: “Tamam baban sağ olsun, ama güzel kardeşim, bak şu yaşa gelmişsin kendi arabanı almayı bile beceremiyorsun. Baban olmasa arabanı dahi alamayacaksın.”
Bir konferansıma katılan bir veli anlattı: 10 yaş civarındaki çocuğu cep telefonu istemiş.
Babası da “olmaz, en erken 15 yaşında alabilirsin, o zaman geldiğinde de telefonun yarı parasını sen yarısını da annenle ben karşılayacağız” demiş. Gerçekten de bunu yapmışlar.
Tahmin edebileceğiniz gibi, aldığı telefon o dönemin en son modeli olmamış, daha mütevazı bir cihaz almayı hedeflemiş. Her işini kendi halleder, planını programını ona göre yapar, bütçesini bilir, hedeflerini bilir, son derece sorumluluk sahibidir, diye devam etti.
Bir ortamda şunu söylediler: “Ama arkadaşlarında telefon var, kendini ezik hisseder!” özgüven ile ilgili mesele tam da burada zaten:
Bir insanın özgüveni sahip olduğu alet, edevat, cihaz, unvan, mevki ile mi sağlanacaktır? Bunlara dayalı bir özgüven ne kadar sürer?
Arkadaşlarımda olan bende yoksa ben eziğim algısı ile yetişen bir çocuk en temelde dışa bağımlı, kendisini çevresindekilerin durumuna göre değerlendirecek biridir.
Bu da özgüven sahibi değil, başkaları tarafından kolayca yönlendirilebilen, modaya uymaktan başka bir şey bilmeyen, kendi kararlarını değil, ortamın kararlarını önemseyen biri olmasına yol açacaktır.
Gelir durumları son derece iyi olan bir akrabam anlattı. Yıllar önce oğlu, üniversitede öğrenciyken yazın arkadaşları ile tatile gitmek istemiş. Babası da olur, demiş, sana şu kadar para verebilirim.
Oğlu, daha fazla paraya gereksinimi olduğunu anlatmış. Babası da “valla evin bütçesini bu şekilde kullanmam doğru olmaz, ama başka bir yolunu bulabiliriz” demiş. Oğlu heyecanla ne olduğunu merak etmiş.
Bak demiş, apartmanın arka tarafında moloz yığını var. Apartman bunu attırmak için işçi tutacak. Yönetici bunun için ne kadar para verecek öğren, istersen sen atarsın ve paranı da kazanmış olursun.
Oğlu yönetici ile konuşmuş, ücreti öğrenmiş, yakınlardaki bir inşaattan el arabası, kürek vb. tedarik etmiş ve molozu atmış. Tatil için parasını kendi kazanmış.Böyle yetişen bir birey, paranın ve mallarının kıymetini bilecektir.
Asıl önemlisi zamanının kıymetini bilecektir. Yani neyi yaparsa ne tür bir getiri elde edeceğini bilebilecektir. Doğru ile yanlışı ayırt etmeyi öğrenecektir. Hedeflerini doğru koymayı ve hedefleri için mücadele etmeyi bilecektir. Bu özgüvenin geliştiği bir ortam olacaktır.
Aynı durum biz yetişkinler için de geçerlidir: Özgüveninizi geliştirmek mi istiyorsunuz, o zaman;
1. Bir hedef koyun, 2. Bu hedef için doğru bilgileri edinin ve 3. Harekete geçin.
Bu tutumunuz ayrıca çocuğunuz için de son derece etkileyici bir model olacaktır.
Sizin bu çerçeve içinde davrandığını gören çocuğun bu davranışı kendisine örnek alması, dolayısı ile özgüveninin gelişmesi mümkün olacaktır.
Nurdoğan Arkış