Bir zamanlar çocuk sehpaya çarptığında anne babalar sehpayı döverlerdi.
Sonra biri çıktı ve dedi ki “çocuk sehpaya çarptığında sehpayı döverseniz, çocuğa her zaman haklı olduğu mesajını vermiş olursunuz.”
Sonra anne babalar sehpayı dövmeyi bıraktı.
Bu sayede çocuğun olayları hep dışsal nedenlere bağlaması ve kendini kusursuz hissetmesi önlenecekti.
♦ Sonra özgüveni çocuklar yetiştirmek amacıyla çocuğun her yaptığı dozsuzca alkışlandı, yüreklendirmek adına yaptığı her şey abartılarak övgülendirildi.
♦ Örneğin 6 yaşına gelmesine rağmen çocuk kafadan bacak bir çöp adam çizememesine, hatta karalama döneminde kalmasına rağmen “muhteşem, gördüğüm en güzel resim, sen en iyisini yaparsın aferin sana” dendikçe çocuk gerçek dünyayla tanışamadı.
♦ Övgü, dozunda ve neyin övüldüğü belirtilerek yapıldığında işe yararken, abartılarak ve neyin övüldüğü belirtilmeden yapıldığında amacına ulaşmaz.
♦ Biricik olduğu evinde kendi yapabildikleri ve yapamadıklarını bilmeyen çocuk, övgüler içinde yüzerken; gerçek dünyada becerileriyle yüzleştiğinde sonuçlar hiç de iç açıcı olmayacaktır.
♦ Özgüven, neyi yapabilip neyi yapamadığını yani kişinin kendi çapını bilmesidir.
♦ Narsizm ise, kişinin objektif olmayan bir değerlendirme ile kendisinin kusursuz olduğundan emin olmasıdır.
♦ Sizce, bireylerin oluşturduğu toplumumuzun hangisine daha çok ihtiyacı var?
Narsist bireyler, kusursuz olmadıkları ile yüzleştiklerinde olumsuz hissettiren duygularla baş başa kalırlar.
Neyi yapıp neyi yapamadığının farkında olan, kendini ve duygularını tanıyan özgüvenli çocuklar büyütmeniz dileğiyle…
Sevgiyle kalın!