Çok değer verdiğim bir dostum anlatıyor;
Hocam kardeşimin ekonomik durumu biraz zayıfcadır.
Yeğenimiz üniversite sınavını kazanınca biz ailece destek olmaya karar verdik.
Dedesi, dayıları, amcası ,teyzeleri hepsi elinden geldiğince her ay bir şeyler göndermeye başladık.
200 birisi 300 diğeri derken her ay bizim yeğenin eline belki babasının maaşı kadar para geçiyordu.
‘Olsun!’ dedik, Allah bize verdi biz de yeğenimize verelim.
Böylece tam dört sene geçti biz çocuk mezun olacak diye beklerken çocuktan bir telefon geldi,
– Amca burada bir takım şansızlıklar yasadım bana acil 5000 lira lazım, borcum var…
Haydaa… Yahu aylık geliri hayli yüksek, bizden aldığı paralarla günlük güneşlik geçinmesi lazım. Ne borcu?
Neyse gençliktir bir cahillik yapmıştır dedik oturduk borcunu kapattık..
Fakat bu başımıza geleceklerin sadece başıymış, nereden bilelim…
Bir süre sonra ilave borçlar filan derken en son haber hepimizi dehşete düşürdü.
Bizim yeğen 3 sene önce okulu bırakmış bizden aldığı bol harçlıkla gününü gün etmiş, sonra da boyundan büyük işlere girip çuvallamış.
Giden paralara mı yanarsınız, gencecik delikanlının hayatını ıskalamasına mı?
Biz niye orta yolu tutturamayız dostlar…
Maalesef böyle bir hastalığımız var, her şeyin cılkını çıkarmaya bayılıyoruz.
Ya paraya boğuyoruz yada harçlıksız bırakıyoruz.
Bir zamanlar (bir önceki nesil) ‘saygı, saygı’ diyerek işi çığırından çıkarıp pek çok insanı sevgisiz bıraktık…
Şimdilerde ise “sevgi sevgi” diye mıncık -mıncık, yapış -yapış ilişki kurduğumuz son derece saygısız bencil bir nesille boğuşuyoruz.
Evlerimiz haz odaklı, dünyayı kendi etrafında dönüyor sanan, tamahkar, kendine aşık çocuklarla doldu.
İlaçla zehir arasındaki tek fark dozdur dostlar.
Bir aspirin alırsanız ilaç olur ağrınızı giderirsiniz.
Ama bir avuç aspirin alırsanız zehir olur midenizi, beyninizi kanatırsınız.
Dostlar eskilerin dediği gibi her şeyin orta yolu, kararınca olanı güzel…
Dr. Faruk Öndağ