Demir okulda arkadaşlarından ‘ölüler mezara girer’ diye öğrenmiş.
Son zamanlarda evde ne kadar bebeği varsa onları kutuya koyuyor bu tabut diyor ve defalarca oyunlarında onları mezara koyuyor.
Yani tüm çocuklar gibi günlük hayatta duyduklarını, gördüklerini oyunlarına alarak anlamaya, anlamlandırmaya çalışıyor.
Geçen sene sormuştu, paylaşmıştım hatırlarsanız “Anne sen de ölecek misin?” diye sormuştu.
Dün Demir’den yine aynı sorular geldi çattı.
Aslında kalabalık bir ortamda yemek yiyorduk.
Çok keyifliydi.
Sonra yüzü bana dönük bir şekilde kucağıma oturdu ve sordu.
“Anne ölme tamam mı? Anne mezara girme! Anne toprağın üstü rahat değildir ölme! Anne babamla sen ölürseniz ben evde tek başıma ne yaparım? Anne sen ölürsen ben hiç bir şey yapamam!”
Yüreğime hançer saplanıyor bu cümleleri her duyduğumda.
Peki ne diyorum?
Bir kere herkes bir gün ölecek desem ne zaman diye soracak. Vadesi gelen gidiyor desem hadi buyurun yeni sorular yeni korkulara!
Vade ne demek?
Her an annem ölebilir korkusu.
Allah sevdiklerini yanına alıyor desem “Beni sevmiyor mu?” diyecek.
Cennete gidiliyor desem “Ben de gitmek istiyorum” diyecek.
Okul öncesi dönemde soyut kavramları anlayamıyorlar.
Ölüm de bu soyut kavramlardan birisi işte.
Bu soruların cevabı incecik bir ipte yürümeye benziyor.
Ben rahatlatma yolunu seçiyorum.
“Oğlum daha uzuuuun uzuun yıllar birlikte yaşayacağız inşallah. Seninle tatillere gideceğiz, parklarda oynayacağız, çok güzel günler geçireceğiz” birlikte diyerek onu rahatlatmaya çalışıyorum.
Yani ne öleceğim diyorum ne ölmeyeceğim.
Çünkü çoğu zaman korktukları ölüm değil yalnız kalmak, bir daha görememe ihtimali.
Rahatlatılmaya ihtiyaçları var.
Her canlı bir gün ölümü tadacak diyerek onu kaybetme korkusuna sürüklemektense gelecek güzel günler için hayal kurmak, kurdurmak daha iyi geliyor.
Allah çocuklarımızla geçireceğimiz uzun, mutlu yıllar versin hepimize.
Hastalıklarla boğuşan herkese acil şifalar diliyorum.
Allah tüm evlatları ailelerine, tüm aileleri de evlatlarına bağışlasın…
Doç. Dr. Saniye Bencik Kangal