Okur-Anlar-Yazar Çocuk Yetiştirmenin Yolları Neler?
Ülkemizde 2005 yılından itibaren uygulanmakta olan bitişik eğik el yazısı öğretimi, Milli Eğitim Bakanlığının almış aldığı karar üzerine 2017/2018 eğitim öğretim yılından itibaren kaldırıldı. Ses temelli cümle eğitimine ise devam edilecek.
12 yıl boyunca kullanılan bitişik eğik el yazısı öğretiminde ve kullanımında öğrenciler, öğretmenler ve ebeveynler oldukça zorlandılar. Bu konu ile ilgili şikâyetler her türlü ortamda yerini aldı. Nihayetinde istenmeyen ve başarılamayan bu uygulama bakanlık tarafından kaldırıldı. Önümüzdeki yıldan itibaren dik temel harfler kullanılmaya başlanacak.
Bitişik el yazısında neden başarılı olamadık?
Bitişik eğik el yazısı eğitimine başlanmadan önce Milli Eğitim Bakanlığı dünya genelinde bu konu ile ilgili gerekli saha çalışması yapmış o yıllarda Almanya, İngiltere, Fransa, Kanada, İspanya, Finlandiya, İtalya, İrlanda gibi ülkelerde de bitişik eğik el yazısı kullanıldığını açıklamışlardı. Tüm uzmanlar çocuğun eğitimine ve zihinsel gelişimine uygun olduğunu düşündükleri bu yazı tipinin öğretilmesinde hem fikir olmuşlardı. Ama bizim ülkemizde düşünüldüğü gibi olmadı. Bu konuda hedeflenen mutlu ve başarılı süreci yaşayamadık.
Bir sınıf öğretmeni olarak birçok kişinin söylediği “Bitişik eğik el yazısı kaldırıldı ve rahatladık.” Söylemlerinin yerine biz bu işi neden başaramadık kısmını ve daha sonrasında da yazı yazabilme becerisinden daha önemli olan anlama becerisini sorgulamayı daha uygun buluyorum.
Zor olan bitişik eğik el yazısının öğretimi ve kullanımı mıydı?
Bu yazı tipi zor bir yazı tipi ise uzun yıllardır birçok ülkede neden halen kullanılmakta? Ya da çok uzaklara gitmeden biz yetişkinlerin, kendi anne babalarımızın yazısını düşünelim. Şu an 50 yaş ve üzerinde olan yetişkinlerin yazı karakteri tüm harfler bitişik olmasa da eğik el yazısıdır. Demek ki bir zamanlar bizim ülkemizde dik temel harfler kullanılmadan başka bir yazı tipi kullanılmış ve başarılmıştır. O halde zor olan bitişik eğik el yazısının kendisi değil asıl zor olanın bizim bu yolda zorlanmış olmamızdır diyebilir miyiz? Eğer böyle bir sonuca ulaşırsak zorlandığımız her şeyi bırakmalı mıyız?
Bitişik eğik el yazısında yaşanılan sıkıntıların sebepleri neler?
İlkokulda bitişik el yazısı uygulamasına geçilmesinin mimarlarından, o dönem Talim ve Terbiye Kurulu Başkanı olan Prof. Dr. Ziya Selçuk, 10 Ocak 2016 tarihli Hürriyet gazetesine verdiği bir röportajda bitişik eğik el yazısında yaşanılan sıkıntıların sebeplerini şöyle anlatıyor:
“Yazı defterlerinin belli bir şekilde yapılandırılması, öğretmenlerin ve müfettişlerin eğitim alması gibi birbirini tamamlayan ve daha sağlıklı yapılabilmesi için gereken şartlar oluşturulmuştu. Fakat tedbirlerin hiçbiri alınmadı.”
Bu açıklamaya göre aslında yaşanılan sıkıntıların; yeni bir uygulamaya geçilirken alt yapının oluşturulmamış olmasından kaynaklandığını söyleyebiliriz.
Mesleki şartlarımın değişmesinden kaynaklanan sebeplerden ötürü altı defa bitişik eğik el yazısı ile ses temelli cümle eğitimi verdiğim birinci sınıf öğrencilerim oldu. Buna dair gözlemlerimi bu noktada ifade etmek isterim:
Bitişik eğik el yazısı öğretiminde harflerin başlangıç noktası, bağlantı noktası ve harfin konumlandığı bitiş noktası en temel unsurlardır. Her harfin kendine özgü özellikleri düşünüldüğünde elbette benim öğrencilerim de zorlanıyorlardı. Ancak kısa süre içerisinde okunaklı ve güzel yazı yazmayı başarabiliyorlardı.
Fakat bu süreci bazı öğrencilerim daha kolay bir şekilde atlatıyor ve yetişkinlerden daha güzel yazı yazabiliyordu. Sosyo ekonomik açıdan ortak özellikler sergileyen tüm öğrencilerim arasında nasıl oluyordu da bir grup öğrencim tüm ülkenin şikâyet ettiği bu zorlu süreci rahatlıkla atlatabiliyordu? Bu soru beni şu noktaya götürmüştü. Bu tür öğrencilerin hazırbulunuşluk düzeyleri yazı yazma kabiliyetlerini de olumlu yönde etkiliyordu.
Erken çocukluk dönemlerini zihinsel beceri ve bedensel gelişimleri açısından yaşlarına uygun tamamlamış olan çocukların daha kolay öğrendiğini, verilen komutları yerine getirebildiklerini, akıl yürütme, sonuca ulaşabilme gibi zihinsel becerilerin gelişmiş olduğunu ve kas gelişimlerinin de buna uygun olduğunu rahatlıkla görmek mümkündü. Ancak bunun yanında en önemli özelliklerinin dil gelişimlerindeki ve anlama kabiliyetlerindeki farklılıktı.
Bu özellikleri sergileyen öğrencilerim akranlarına göre daha fazla sözcükle konuşabiliyordu ve anlama becerileri de yine daha üst seviyelerde kendini gösteriyordu. Okumayı öğrendikten sonraki süreçte ise diğer öğrencilere göre okuduklarını anlama ve anladıklarını sözlü ve yazılı ifade etme yeterlilikleri yine diğer öğrencilere göre daha yüksek düzeydeydi.
Anlama becerisi gelişmiş olan öğrencilerin tüm derslerdeki akademik başarılarının da yüksek olduğu her eğitimcinin bildiği bir durumdur. Bu konuda sıkıntı yaşayan eğitimciler alanlarına göre farklı stratejiler geliştirerek bu problemi çözmeye çalışmaktadır.
Okuduğunu, dinlediğini anlama becerisi nasıl gelişir?
Peki okuduğunu, dinlediğini anlayabilme becerisi kazanmış çocukları nasıl yetiştirebiliriz? Bu konuda ebeveynlerin rolü nedir? Çoğu anne babanın eğitimle ilgili fikri ve beklentisi okul kapılarının aralanması ile oluşuyor. Oysa eğitim önce evde başlar.
Çocukların birinci sınıfa başlayana kadar geçirdikleri süreci, erken çocukluk dönemini önemsemek ve uygun bir biçimde tamamlamak gerekiyor. Bunun için yapabileceklerimizden bazılarını şöyle sıralayabiliriz:
-Çocuklarımızla konuşmaya onlar daha bebekken göz teması kurarak başlamak.
-Çocuklarımızla kelime sayısı ve anlam açısından zengin cümleler ile konuşmak.Onlar ile konuşurken bir bebek sever gibi değil ses tonumuza ve vurgumuza önem verdiğimiz bir dille (bir yetişkinle konuşur gibi) konuşmak.
-Sordukları sorulara hemen cevap vermek.
-Onları düşünmeye sevk edecek şekilde konuşmalarımızı yönlendirmek.
-Sürekli bizim konuştuğumuz değil çocuklarımızın da konuşabildiği bir iletişim kurmak.
-Olaylar, durumlar, kişiler vb. hakkında ne düşündüklerini sormak.
-Gerçekleşmesini istemediğimiz eylemleri ve durumları “olmaz, hayır” vb. kelimeleri kullanmak yerine gerekçeli cümleler kullanarak anlatmak.
-Çocuğumuzun gerçekleştirdiği olumlu herhangi bir eylemi ya da kullandığı anlamlı cümlelerden ötürü onu takdir edip gerekçeli cümleler ile anlatmak.
-Çocuklarımızın sosyalleşmesi adına yaptığımız her türlü gezi, etkinlik sırasında mümkün olduğunca görsel hafızalarını geliştirmek ve yine onları düşündürtüp konuşturabileceğimiz şekilde bilgiler vermek.
-Geriye dönük konuşmalar yaparak –sorular sorarak hafıza gelişimlerini desteklemek.
-İyi bir dinleyici olabilmeleri için çocuklarımızın konuştuğu zamanlarda onları dikkatle dinlemek ve bunu onlara hissettirmek.
-Çocuklarımız ile konuşmalarımızda nezaket cümlelerini kullanmaya dikkat etmek.
-Sorumluluk almalarına ortam hazırlamak ve bu takibi iyi yapmak.
-Yönergeleri anlayıp yerine getirebilme aşamalarını belirleyip buna göre geliştirmek ya da uygun önlemleri almak.
-Her akşam seviyelerine uygun kitap okumak. Sayfaları onların da görebileceği şekilde ayarlamak ve içerikle ilgili sorular sormak- anlattırmak.
-Çocuğumuzun öğrendiği her kelimeyi ve bilgiyi yeni öğrendikleri ile ilişkilendirmek.
-Çocuklarımızla sözlü iletişim kurabileceğimiz oyunlar oynamak, canlandırmalar yapmak.
-Televizyonda izledikleri her türlü programı önceden incelemek, uygun olanları ve TV karşısında geçirecekleri zamanı ayarlamak.
-Her türlü dijital araç kullanımında dikkatli olmak.
Bu yazının çıkış noktası her ne kadar bitişik eğik el yazısı kullanımındaki zorluklar ve nihayetinde bu yazı tipinin kaldırılması olsa bile yine de önemli olan okuduğunu ve dinlediğini anlayabilen çocuklar yetiştirmektir. Yazma becerisi hususundaki sıkıntıları dile getirirken asıl önemli olan noktayı gözden kaçırmamalıyız.
Yıllardır bildiğimiz “okur- yazar” ikilisinin ortasına “anlar” kelimesini de eklemenin zamanı geldi. Belki yıllar sonra okuduklarımızı ve anladıklarımızı deftere değil tabletlere yazacağımız günlere yaklaştık. Şimdi tekrar düşünmenin zamanı geldi. Güzel yazı yazabilen çocuklar mı yetiştirmek mi istiyoruz? Güzelce anlayıp anlatabilen çocuklar mı yetiştirmek istiyoruz?
Klasik ya da dijital eğitim araçları ve ortamları fark etmeksizin ebeveynler ve öğretmenler olarak el ele verip “ OKUR-ANLAR-YAZAR” çocuklar yetiştirmek için hep birlikte ilk adımları atalım.