Çok yakışıklı ama kibirli bir gençti. Kimseleri beğenmezdi.
Kendisini sevenleri bazen örtülü bazense açıkça aşağılar; onlara kaba ve kırıcı davranır, acı çektirirdi.
Adı Narkissos’tu.
Bu tutumu bir zaman sonra, ilahi bir cezaya çarptırılmasına yol açtı.
O, bundan böyle yalnızca kendisine âşık olacaktı.
Narkissos, çok susadığı bir gün, su birikintisine dökülen bir kaynağın yanına geldi ve eğilip sudan içmeye başladı.
Birden, sudan yansıyan kendi aksini gördü.
Gördüğü güzelliğe öylesine âşık oldu ki; oradan uzaklaşamadı.
Hep suya bakmak, o görüntüdeki güzelliğe ulaşmak ve ona sarılmak istiyordu.
Ama ne mümkün!
Çünkü gördüğü şey gerçek değil, yansımadan ibaret bir hayaldi.
Bu imkânsız aşkın büyüsüyle suyun kenarından ayrılamayan Narkissus, zamanla yemeden içmeden kesildi, erimeye başladı.
Ve nihayet bir gün, suyun kenarında bitap düşmüş bir halde kendi yansımasına bakarken, son nefesini verdi.
Mitolojik öyküye göre arkasında, ölümünden sonra dönüştüğü güzel kokulu Nergis çiçeği ile psikolojide kendine âşık olma hastalığına verilen o ismi bıraktı:
Narsisizm.
Narsisistler, yani kendine âşık insanlar, kendilerini beğenirler.
Başarı, güç, zenginlik peşinde koşarlar, devamlı ilgi ve itibar görmek isterler.
Övülme açlığı çekerken, en küçük eleştiriye bile tahammül edemez, öfkelenirler.
Her şeyi bildiklerine, özel ve mükemmel olduklarına inanırlar.
Başkalarına fazla değer vermez, onların ne hissettiğini anlamaz yani empati duymazlar.
Karşılarındakini pek dinlemezler.
Vefasız ve nankör olabilirler.
Sıklıkla kıskançtırlar.
Amaçlarına ulaşmak için karşılarındakinin zayıf yanlarını kullanabilirler.
Dünya yalnızca, kendilerinin etrafında dönmelidir.
Eğer ebeveynlerinden birisi veya her ikisi de narsisistse, çocuk için hayat yolculuğunun pek de kolay olmayacağını söylemek mümkündür.
Narsisizm ebeveynlerde, iki farklı biçimde ortaya çıkabilir:
1. Kuşatıcı Narsisistik Ebeveynler:
Çocuklarını, kendilerinin devamı gibi algılar, bağımsız bir birey olarak göremezler.
Çocuklarıyla aralarında, sağlıklı sınırlar yoktur. Onlara bebek veya küçük çocuk muamelesi yaparak, büyümelerine izin vermezler.
Kardeşlerin birbirleriyle doğrudan ilişki kurmalarının önüne geçip, sürekli devreye girerek, aralarında içten bir bağ kurmalarını engelleyebilirler.
Çocuğun başarısını kendileri sahiplenir.
Bazıları ise, kendilerinin taşıması gereken ev işleri ve çocuk bakımı gibi sorumlulukları, çocuğa yükleyebilir.
Eğitim ve meslek seçiminden, sevgili/eş seçimine kadar hemen her konuda, çocuğun kararlarına karışırlar.
Günlüklerini ve elektronik postalarını kontrol ederler.
2. Kayıtsız Narsisistik Ebeveynler:
Bu türden olanlar, çocuğu fazlaca umursamazlar.
Kuşatıcı ebeveynden farklı olarak, çocuklarıyla aralarına duvar örerler.
Çocuk, sevildiğini hissetmez.
Bakımı ile ilgilenilmez.
Eğitimi önemsenmez.
Nadiren topluluk içinde sergilenen sevgi gösterileri, yalnızken yapılmaz.
Bu durum, çocuğun, ileride sağlıklı ilişkiler kurmasını engelleyebilir.
Ebeveyn, ne kadar akıl dışı olursa olsun, kendi koyduğu kurallara direnen çocuğa karşı, çok acımasız olabilir.
Kendi ihtiyaçları, çocuklarının ihtiyaçlarından önde gelir.
Hep kendileri haklıdır.
Ele güne ne deneceği, çocuğun çektiği acıdan daha önemlidir.
Kendine âşık ebeveynlerin bir başka özelliği, çocukları arasında sıklıkla ayırım yapmalarıdır ama bunu asla kabul etmez, dışlanan çocuğu kıskançlıkla suçlarlar.
Çocuklardan birisi ”Altın Çocuk” ilan edilip en küçük başarıları kutlanır, yüceltilir.
Altın çocuğun, asla hata yapmayacağı söylenir.
Diğer çocuk ise ”Günah Keçisi” olur.
En büyük başarıları bile küçümsenir, varlığı yok sayılır.
Her yaptığına bir kusur bulunur.
İlginç olansa, günah keçisi çocuğun genelde altın çocuktan daha zeki ve yetenekli olmasıdır.
Kendine âşık ebeveyn, yönetemeyeceğini bildiği böyle bir çocuğa tahammül edemez, onu ezmeyi tercih eder.
Kendine âşık ebeveynlerin çocukları kontrol etmede kullandıkları çeşitli taktikler vardır; bunları bir sonraki yazımda ele alacağım.
Doç. Dr. Şafak Nakajima