Modern dünya çocuklarımızı nasıl zehirliyor

Toksik çocukluk sendromu, “Son yüzyılda hayatlarımızdaki değişiklikler çocuklarımızı nasıl etkiliyor?” 

Modern ebeveyn olmak ne kadar zor değil mi? Dışarıda teknoloji önderliğinde hızla değişen bir dünya, gittikçe zorlaşan hayat şartları ve güvensizleşen bir çevre, içeride ev geçindirme, çocukları iyi besleme, çocuklara iyi ebeveyn olma, eğitimlerini kusursuz bir şekilde gerçekleştirme telaşı ve bunların birinde bile azıcık hata yaparsa bedelini nasıl ödeyeceğini hatrırlatan bir medya..

Tüm bunları yaşarken yalnız bırakılmış, işten eve evden işe koşan, her şeye yetişmeye çalışan gencecik anne babalar olarak durumumuz epey vahim… Peki ya modern zamanda çocuk olmak?

Sue Palmer’ın, Zehirlenen Çocukluk kitabında detaylı bir şekilde değindiği gibi yüzyılın son çeyreğinde baş döndürücü şekilde değişen ve gelişen küresel kültür o kadar hızlamış durumda ki, yeni nesil buna ayak uyduramıyor. Yani kültürümüz, biyolojimizden daha hızlı gelişiyor.

Palmer, çocukların değişen bu dünyaya ayak uyduramama problemini toksik çocukluk sendromu olarak adlandırıyor ve bunu şu ana başlıklar altında değerlendiriyor;

1.Gıda

Ebeveynlerin artık farkında olsalar bile ters çeviremeyeceği, bol bol şeker, katkı maddesi ve sağlıksız türde yağlar içeren bir yiyecek kültürünün içine düşmüş durumdayız. Siz ne yaparsanız yapın, belli bir yaşa kadar ne kadar koruyup kollarsanız kollayın çocuklarımız bu kültürle er geç tanışıyor, tanıştırılıyor ve gıda terörünün eline düşüyor.

En kötüsü, abur cubur olarak nitelendirdiğimiz bir çok ürünü, bize mutluluk veren, iyi hissetmemizi sağlayan “hediyeler” olarak beyinlerimize o kadar güzel konumlandırmışlar ki birçok ebeveyn bunlardan çocuğunu “mahrum” bırakamayacağını düşünüyor.

Şeker, gluten ve diğer kötü yağların vücudumuza, gelişimimize ne kadar zarar verdiğini ortaya koyan araştırmalar devam ederken bu ürünleri mutlaka yememizi teşvik eden pazarlama çalışmalarına milyonlar yatırılmaya devam ediliyor.

Siz yatağınızda mışıl mışıl uyurken, dünyanın en iyi okullarında okumuş, yetenekli-zeki sınıfına giren ciddi bir kitle çocuğunuza daha çok cips, çikolata ve gazlı içecek satıp patronlarını daha da zengin edebilmek için bir yerlerde kafa patlatıyor! İnanılmaz!

Tabii ki bu noktada, bizim yegane bireyler olarak yapabileceğimiz şeyler oldukça kısıtlı, bu nedenle beslenme konusunda ciddi bir alarma ve bu güçlü sermaye sahiplerinin üstündeki devletler tarafından alınması gereken önlemlere ihtiyacımız var…

Tabi bu saatten sonra ne kadar mümkün tartışılır…

2.Oyun

“Oyun, oldukça ciddi bir iştir.” Doğada gözlemleyebileceğiniz tüm canlıların ortak noktası yavruların ne kadar oyunbaz olduğu ve gerçek hayatın provasını oyun oynarken öğreniyor olmaları. Burada paylaşmak isterim, Palmer’ın kitabında da paylaştığı, İskoç şairi Louis Stevenson’ın şiiri:

Mutlu yürekler ve mutlu yüzler,

Yeşilliklerde mutlu oyunlar,

Eski çağlarda işte böyle,

Çocuklar kral ve bilge oldular…

“Açık havada oyun”‘un çocuklara kazandırabildikleri ile bir çizgi filmden öğrendikleri ya da 1 TL atılmak suretiyle öne arkaya sallanan bir oyuncaktan, AVM’lerdeki parlak ışıklı yapay parklardan öğrenebileceklerini karşılaştırmak bile komik değil mi?!

Ha tamam sizinki çok hareketli ve evde enerjisini atamıyor, bu soğuk havada daha sıcak ve güvenli bir alternatif mi var? Çünkü dünya çok tehlikeli ve artık sokakta oynamak mümkün değil.

Peki öyleyse biz çocuklarımızı ekranların bakıcılığına bırakalım ve birer “koltuk patatesine” dönüşsünler!

Hayır, benim son zamanlarda gözlemlediğim, zaten kırsal bölgelerde yaşayıp dışarda oynama lüksüne sahip çocukların yanı sıra, artık şehirde yaşayan ailelerde bu konunun farkında ve bu sebeple çocuklar için hazırlanan orman atölyelerinin ve kamplarının sayısı artmış durumda.

3. Uyku

Modern dünya o kadar meşgul ki, uyumak, birçok şeyi kaçırmak, birçok şeye yetişememek anlamına geliyor artık. Ama hepimiz acı tecrübelerimizden biliyoruz ki uykusuz bir çocuk kadar huysuz ve size dünyayı dar edecek başka bir şey icat olunmamıştır bugüne kadar.

Uykunun dinlendirme özelliğinin yanı sıra öğrenmeye de ciddi bir katkısı var. Gün boyunca edinilen beceriler, düşünceler ve kavramlar uyku sırasında uzun süreli belleğe işleniyor ve öğrenme gerçekleşiyor…

Yeterli süre ve düzenli bir uyku çocuğunuza verebileceğiniz en faydalı şeylerden biri.

Ülkemizde geniş kabul görmüş çocukların “sandalyeler birleştirilmek suretiyle uyuturuz canım” mantığı gece geç saatlere kadar gezmelere götürülmesi bir yana ekran başında bir tane daha bir tane daha bitmek bilmeyen oyunlar ve programlarda eklenince çocukların okul başarısında bile ciddi düşüşler yaşandığını belirtiyor uzmanlar.

2004 yılında Amerikan Ulusal Uyku Derneği tarafından yapılan ankete göre her yaştan çocuk, önerilen gecelik minimum uyku saatinden çok daha az uyuyor, hafta sonlarında ise daha da az uyuyorlar

4.Ekran

Ekranla ilgili söylenecek o kadar çok şey var ki! Ekranın önünde geçirilen sürelerin uzunluğu, bu sürede yapılacak farklı etkinlik fırsatlarının kaçırılması, ekranlardaki programların niteliksizliği, reklamlarla çocuklarımızın bilinçaltına işlenenler…

Çocuklarda şiddet, tembellik, oyun kuramama, mükemmeliyetçilik, tüketim vesahip olma merakı uyandıran, uyku kalitesini düşüren TV, güvensiz internet kullanımı…

Bugün ekranın en kötü sonuçlarından birinin ise çocukların değil asıl ebeveynlerin ekran bağımlısı olması ve çocuklarının fiziksel olarak yanındayken bile çocuklarını duymmaları olduğu düşünülüyor.

Özetle teknoloji ile bağlarımızı tamamen koparamayacağımız bir gerçek, ama sınırlamak zorundayız. Ve hatta öyle görünüyor ki buna mecburuz.

5.İlgi

Aile ile geçirilen verimli zamanların azalması, bu gerek teknoloji kaynaklı akıllı telefon, Tv ekranlarına harcanan zaman gerekse ebeveynlerin uzun çalışma saatleri sebebiyle olsun çocuklarda derin yaralar açmaya muktedir.

Çocukla iyi bir iletişim, dil gelişimi dolayısıyla kendini ifade etme gibi birçok gerekli gelişim safhasını desteklerken örneğin birlikte kitap okunarak geçirilen zaman hem ebeveynle sıcak bir ilişkiye olanak sağlar hem de çocukların yaratıcı dünyalarını geliştirir.

Küreselleşme ve tüketici toplumun hızla büyümesi, hem erkekleri hem kadınları etkileyen uzun çalışma saatleri yaratmış durumda.Yasaların ve çeşitli kurumların “iş-yaşam dengesi” konusundaki sözde çalışmalarına rağmen hala organizasyonların çoğu “esnek çalışma saatleri, yarı zamanlı çalışma” gibi talepleri bir hakaret olarak algılıyor.

Dolayısıyla uzun süreler evde olmayan anne-baba, daha çok niteliksiz bakıcı anlamına geliyor. Ve elbette bu da toksik çocuk sendromuna tuz biber ekiyor.

Kaynak: Zehirlenen Çocukluk – Sue Palmer

close
Hide picture
Send to E-mail