Geçenlerde oğlumun öğretmeni aradı. Sınıfta birkaç arkadaşı ile beraber uygunsuz davranışlar yaptığını, buna çok kızdığını ve kızgınlığını çocuklara da yansıttığını anlattı.
Tam olarak neler olduğunu sordum, detayları aldım. Anlatılan olay benim çocuğumun karakterine hiç uygun bir içerik taşımıyordu ama öğretmeni yaptı diyorsa yapmıştır.
Öğretmeni şöyle bağladı konuşmayı;
“Onlara gerçekten çok kızdım ve yarına kadar süre verdim. Yaptıklarını bu gece düşünmelerini istiyorum. Yarın tekrar konuşacağım çocuklarla bilginiz olsun.”
“Bu anlattıklarınız oğlumun yapacağı türden şeyler değil. Çok şaşırdım ve üzüldüm.”
“ Evet ben de öyle. O’ndan hiç beklemezdim bunu.”
Bilgi verdiği için teşekkür ederek ve oğlumla konuşacağımı söyleyerek kapattım telefonu. Akşam olup oğlum eve gelince yemeğini yemesini ve biraz dinlenmesini bekledikten sonra odasına gittim ve onunla konuşmak istediğimi söyledim.
“Öğretmenim seni aradı değil mi anne?”
“Evet oğlum. Neler oldu sınıfta bugün sen de anlatır mısın bana?”
“Off anne ya, önemli bir şey değil işte. Öğretmen abartıyor. Bana bir arkadaşım şöyle bir şey yapalım dedi. Ben ve birkaç kişi daha birlikte yaptık. Ne var bunda bu kadar abartacak anlamadım.”
“Oğlum bir dakika. Bu konuda öğretmenine katılıyorum ben de. Senin önemsiz buluyormuş gibi anlattığın şey sınıfta yapılmaması gereken son derece önemli bir yanlış davranış.”
“Anne ne yapsaydım yaaaa… Tüm arkadaşlarım yaparken ben nasıl yapmadan dursaydım, o zaman alay ederlerdi benimle. Anlamıyor musun?”
Tam da düşündüğüm gibi durum çünkü oğlumun karakterini biliyorum. Söylenen tür bir davranışı kendi başına asla göstermeyecek bir çocuk…
Ergenliğin başlangıcı 12-13’ler ; henüz erkek ya da cesur olmanın anlamlarını yeterince bilmedikleri ama habire kanıtlamaya çalıştıkları, sosyalleşmek ve arkadaşsız kalmamak için kendilerine uygun olmayan davranışları bile gösterebildikleri, ebeveyn ya da öğretmen onayından çok arkadaş onayı ve kabulünü önemsedikleri yaşlardır.
Benim yeni ergen oğlumda aynen bu tabloyu anlatıyor başına gelenlerle.
“Oğlum seni anlıyorum. Arkadaşlarına uyum göstermek için bunu yaptığını görüyorum. Ancak seni anlamam yaptığın şeyi onayladığım anlamına gelmiyor. Sence bu davranışı sınıfta yapmak doğru mu?”
“Hayır anne, tabii ki değil. Söyledim onlara yapmayalım dedim ama dinlemediler. Zaten öğretmende çok kızdı anne. Ben yarın okula gitmek istemiyorummmmm….”
Bunları söylerken ağlamaya başladı.
“Yarın okulda ne olacağını düşünüyorsun da gitmek istemiyorsun?”
“Öğretmen yarına kadar süre veriyorum düşünün davranışınızı, yarın tekrar konuşacağız dedi. Yarın yine çok kızacak anneeeee, gitmiycem ben okulaaaaaa….”
Konuşmayı bırakıp ağlaması bitene kadar sarıldım. Hıçkırıkları kesilince elini yüzünü yıkadık ve konuşmaya başladık tekrar.
“Oğlum o davranışı neden yaptığını bana tekrar açıklar mısın?”
“Anne söyledim ya şu arkadaşım yap dedi. Yapmazsam dalga geçiyor benimle o çocuk.”
“Yani eğer o seninle dalga geçmeseydi yapmaz mıydın ?”
“Hayır anne… neden yapayım?”
“Peki şu an olanlar hakkında ne hissediyorsun?
“Bimiyorum anne korkuyorum. Keşke yapmasaydım, yarın ben öğretmene ne diyeceğim. Bana yine çok kızacak.”
“Bana anlattıklarını öğretmenine de anlatabilirsin oğlum. Eminim seni anlayacaktır.”
“Olmaz anne, ben ispiyoncu değilim.”
“Oğlum ben de ispiyonculuk yap demiyorum sana. Ama öğretmenine gidip o şeyi yapma fikrinin sana ait olmadığını ve kendini yapmak zorunda hissettiğini söyleyebilirsin.”
“Ama bunu arkadaşlarımın yanında söyleyemem. Öğretmen bugün hep beraber kızdı bize ve ben hiç açıklama yapamadım.”
“Endişe etme, ben öğretmenini ararım. Bu konuda seninle ve diğer çocuklarla tek tek konuşmasını rica ederim.”
“Bunu yapar mısın anne?”
“Elbette oğlum. Ancak öğretmeninle konuşmayı tek başına yapacaksın, bu senin çözmen gereken bir şey. Merak ettim ne demeyi düşünüyorsun yarın öğretmenine ?”
“Özür dilerim derim.”
“Başka?”
“Bunu başka biri zorladığı için yaptım ve çok pişmanım derim. Ama arkadaşımın adını vermem.”
“Nasıl istersen, bu senin kararın. Yaptığın davranış için özür dilemen ve pişman olduğunu söylemen zaten senin olan bitenden ders aldığını gösteriyor.”
Sonra birlikte biraz daha vakit geçirdik ve ben öğretmenini aramak için çıktım odasından.
“Öğretmen hn merhaba. Oğlumla bugün olanlar hakkında konuştum. Sizden bir ricam var. Bu tür olaylarda bu yaş grubu çocuklarla, olanı biteni tek başlarına konuşun. Siz de biliyorsunuz, bu yaşlarda birbirlerinden çok etkileniyor ve birlikteyken olanları doğru bir şekilde anlatmayabiliyorlar.”
“Tabi, bugün hepsine birden kızdım ama yarın tek tek konuşmayı düşünüyorum ben de. Ne konuştunuz oğlunuzla ?”
“Yarın kendisi size anlatır. İyi akşamlar diliyorum.”
Çocuğu tek bir davranışı ile ele almak ve değerlendirmek hiç doğru bir yaklaşım değildir.
Bu olayda oğlumun karakterini bilmesem ve sadece yanlış davranışa odaklansam göstereceğim tepkiler hiç böyle olmazdı.
Maalesef pek çok anne-baba-öğretmen çocukları sanki bir kişilikten yoksun ve tek tek ayrı davranışlardan oluşuyormuş gibi değerlendiriyorlar.
Oysa çocuğu kişilik bütünlüğü içinde tanımak ve değerlendirmek onun davranışlarını sağlıklı bir şekilde görmemizi ve tepkilerimizi de ona göre göstermemizi sağlar.
Not ;
1- “Oğluma bir daha sakın arkadaşın dedi diye bir şey yapma” gibi yaşı için anlamsız öğütler vermedim ve onu bu konuda hiç hırpalamadım dikkat ederseniz. Çünkü yine yapacak, tüm ergenlik hayatı boyunca bunun gibi deneyimleri yaşayıp duracak. Ancak biraz daha büyüdüğünde kendine uygun arkadaşlar seçme gibi konularda çokca sohbet edeceğiz kendisiyle.
2- Öğretmenin tepkilerine, sınıfta yaptıklarına veya oğlumla yapacağı görüşmelerin detaylarına hiç karışmadım. Çünkü bu tür konuları kendisinin halletmesi gerektiğini öğrenmesini istiyorum ve uygunsuz bir davranış gösterdiğinde karşılığında olumsuz tepkilere maruz kalacağını iyi anlamalı.
3- Okulda olan bir olay için ben evde ceza vermedim fark etmişsinizdir. Çünkü oğlum yeterince pişmanlık ve üzüntü yaşadı durumdan. Tüm bunların üstüne bir de evde cezalandırmak hiç adil bir yaklaşım değil bana göre.
Sevgilerimle.
Öğretmen Anne