Sağlıklı iç çocuğu olan insan evlilikte BİZ’i oluşturabilir; ilişkiyi sevgi, umut, istek ve şükür duygusuyla doldurur. İç çocuk kendini ‘umursanacak’, ‘doğal’, ‘değerli’, ‘güvenilir’, ‘sevilmeye layık’ ve ‘herkesin ilişki kurmak istediği biri’ olarak görür. Kendini dostlarla çevrilmiş hisseder; hayatla ilgili her konuda umutludur!
Burada önemli bir konunun altını çizmek istiyorum; iç çocuk farkına varılmadan şımartılmış olabilir. Şımartılmış iç çocuğu olan kişi kendini dünyanın merkezi olarak görür.
Bu kişiler BEN der ve BİZ oluşturmaya yatkın değildir, ama bunun farkına varırlarsa evlilik ilişkilerinde BİZ yoluna girebilirler.
Aşağıda paylaştığım mektupta genç kadının uyanış aşamasına gelişinde annesinin etkisine ve genç kadının verdiği kararlara dikkat edin:
Henüz yirmi altı yaşındayım. Dört yılı yeni bitirmiş bir evliliğim var; iki buçuk yaşında bir de kızım…
Evlilikte öncelik karşıdaki insanı kendinden bağımsız bir birey olarak kabul etmekmiş; onu değiştirmeye ve istediğin yönde şekillendirmeye çalışmak, kendince mantıklı olan davranışı dayatmak insana mutluluk değil, zorunluluk duygusunu getirirmiş.
İki farklı yaşam biçimini tek çizgide birleştirmenin zorluğuna ek olarak eşimin ailesini, özellikle annesini, rakip gibi algılayarak baştan önyargılı ve sevgisiz başlamak, en hatalı davranıştı benim için.
Eşimin beni her şeyden, herkesten değerli görmesini ve bunu insanların gözüne sokmasını istemiştim hep!
Çok şiddetli (asla fiziksel değil, lakin duygularımız çok darbe aldı) kavgalarımız da oldu; ben sürekli beni ailesine ve arkadaşlarına tercih etmesini, dediğim her şeyi yapmasını talep ediyordum.
Düşünsenize halı saha maçı var ve karınız buna bile dırdır ediyor. Halı saha! Şimdi o kadar komik geliyor ki yaptıklarım. Bizim buralarda bir söz vardır; “Kızı geçindiren anasıdır,” derler! Gerçekten de öyleymiş. Hiçbir şeyi anlatmadığım annem bana bir gün dedi ki:
“Kızım senin amacın yuvanda huzur bulmaksa bırak eşin de biraz huzur bulsun. Kocanda babanı aramayı bırak! Herkes farklıdır!”
Bingo!
Ben babamı arıyormuşum.
Çünkü bu yaşıma kadar hiçbir isteğime hayır denmemiş, her nazım çekilmiş, canım yansa ortalık yakılmış; eksiklik ne görmemişim, rahat büyümüşüm biraz. Ve sanmışım ki herkes bana prensesmişim gibi davranacak; ben özelim yahu, babamın kızıyım!
Öyle değilmiş o işler; o da özelmiş, herkes özelmiş…
Uyandım.
Öyle bir uyandım ki o uykudan, Rabbime şükürler olsun, huzuru buldum.
Anladım ki, iki farklı hayatı tek noktada birleştirmenin başlangıcı sizin doğru yapmanızla başlar. Siz doğru olun, siz başlayın.
Hoşgörü her kapıyı açtığında eşiniz de çevreniz de size doğru olanı, sizin için en iyi olanı yapmaya çalışacaktır.
***
Evet, anne iyi bir ‘danışman’ ve ne mutlu ki, bu danışmanın söylediği havada kalmamış; kızı ne söylendiğinin farkına varmış.
Ne mutlu ki, böyle bir anneye sahip.
Yine ne mutlu ki, farkına vardıktan sonra nasıl bir yol izleyeceğini biliyor; BEN’den BİZ’e geçiş adımlarını atmakta zorlanmıyor.
Kendi özüyle barışık insan iyi eş olur.
Kendiyle barışık kişi kendini BİZ’in içinde tanımlar.
Kişisel seçimleriyle kendini var eder ve yaşamında kendisi olarak yaşar…
Doğan Cüceloğlu
(Evlenmeden Önce / Sayfa 67 – 68)