Çocukları büyüyen her anne gibi ben de bir süredir işe yaramaz anne gibi hissediyorum.
Bilirsiniz çocuklar küçükken hayatımızın büyük bir bölümünü kaplarlar. Hemen her anımız, her programımız onlara göre düzenlenir ya da her ne yaparsak çocuklar ile gerçekleşir. Bir şekilde sürekli size ihtiyaç duyulur.
Ergenlik süreci birlikte tüm bunlar değişmeye başlar.
Sürekli duyduğunuz “Anne…” seslenişi giderek azalır. Birlikte yaptıklarınız veya sizin onlar için yaptıklarınız da eskiye göre neredeyse biter.
Küçükken sizinle yapmaktan hoşlandıkları şeyleri artık arkadaşları ile yapmaktan hoşlanmaya başlarlar. Oysa uzun yıllar hayatınızı neredeyse tamamen dolduran çocuklarınız kendi dünyalarını kurup sizin hayatınızdan çekilmeye başladıklarında geriye büyük bir boşluk kalır.
Bu aralar bunu tüm gerçekliği ile yaşıyorum. Çocuklarım büyüdü ve kendi hayatlarını yavaş yavaş inşa ediyorlar.
Kendi arkadaşları, zevkleri, istedikleri, istemedikleri hatta kendilerine ait dünya görüşlerini oluşturdular. Bundan şikâyetçi değilim. Aksine büyük bir gurur hissediyorum. Ve fakat mesele şu ki; ben oluşan bu boşluktan memnun muyum veya ne ile dolduracağım?
Biliyorsunuz çalışan bir anneyim. Ayrıca hobilerim ve büyük keyifle yaptığım ilave işlerim var. Yani kendini sadece ANNE kimliği ile tanımlayan biri değilim.
Böyle olmadığım halde bu boşluğu hissediyorsam, sadece ANNE kimliği ile tanımlayanların bu süreçle nasıl baş ettiklerini cidden merak ediyorum?
Öncelikle artık uzun yıllardır sahip olmadığım kadar boş vakte sahibim. Evde ya da dışarıda çocuklara yönelik yapmam gerekenler eskiye oranla çok azaldı. Çünkü kendileri pek çok ihtiyaçlarını gideriyor ve sorumluluklarını yaşları ölçüsünde gayet güzel gerçekleştiriyorlar.
Sanırım bu dönem biz kadınlar için bir kırılma veya değişim dönemi olduğu için son derece önemli. Kendimi izlediğimde değişik hisler ve düşüncelerimle karşılaşıyorum.
Mesela, bu boşluk duygusu veya işe yaramazlık hissi ile baş başa kalınca, çocukları için hayatını feda etmiş ama kimse tarafından kıymeti bilinmemiş hisseden annelerin tam da bu zamanlarda çocuklarının davranışlarını vefasızlık ya da kıymet bilmezlik olarak niteleyip duygusal anlamda çöktüklerini anlıyorum.
Çünkü eğer izin versem aynı his içimden yükselecek bir şekilde bekliyor pusuda. Nereden yerleşti bu içime sizce? Elbette kendi çocukluğumuz ve gençliğimiz boyunca yaşadıklarımızdan. Hala pek çoğumuza yapılmıyor mu bu?
İzin vermiyorum çünkü çocuklarımın benden bağımsızlaşarak bireyselliklerini kazanmaları ve kendi hayatlarını istedikleri şekilde kurabilmeleri için onların hayatından çekilmem gerektiğinin bilincinde bir anneyim.
Elbette bu öyle kolay olmuyor çünkü bizler seçimlerimize, hayatlarımıza ve karakterlerimize saygı duyularak yetiştirilmiş bir kuşak değiliz.
Ailemiz için, el âlem ne der diye yapmamamız gerekenler, kendi ailemizi kursak bile ebeveynlerimiz için yapmak zorunda olduğumuz bitmek tükenmek bilmeyen görevler gibi başlıklarda şekillendi hayatımız.
Ne istiyoruz, neyi seviyoruz, ne yapmak istiyoruz ya da istemiyoruz gibi şeyleri düşünmeye dahi pek imkân bulamadık.
İşte tam da bu sebeple genç olan çocuklarım beni hayatlarından çıkardıklarında üzülmüyor aksine bunun ne kadar doğru ve gerekli olduğunun bilinciyle ben de bile isteye çekiliyorum hayatlarından.
Elbette kendimi istedikleri an ulaşabilecekleri bir seviyede tutarak. Ancak yazıdan da anlayabileceğiniz gibi içsel bir çatışma da yaşamıyor değilim.
Çocukluk ve gençlik anılarımdan getirdiklerimle yaptıklarım birbirinden tamamen farklı olduğu için yaşıyorum bu çatışmayı.
Şükür ki anılarıma ve bizlere yapılana değil bilgime ve bilgimle ördüğüm hayat görüşüme çok daha fazla güvendiğim için seçiyorum bu yolu.
Bugün bir arkadaşım sordu;
“Eee Sema… Sen çocuklarına karşı son derece fedakâr bir annesin. Hayatın çocukların ile doluydu. Peki, bundan sonra ne yapmayı düşünüyorsun?”
“Öncelikle ben çocuklarım için fedakârlık yapan bir anne hiç olmadım arkadaşım.”
“Olur mu? Çok iyi biliyorum ki çocukların hayatının merkezindeydi. Bu fedakârlık değil de ne?”
“Bir seçim. Kendi özgür irademle yaptığım bir seçim. Çok güzel bir söz vardır. Fedakârlık feda’ dan kâr beklemektir. Bu söze çok inanırım. Çocukları için fedakârlık yapan bir anne eninde sonunda bunun bedelini çocuklarına ödetmeye çalışır. İnsan doğası bu. Bu yüzden asla fedakâr bir anne olmadım ama çocuklarımı iyi yetiştirmek adına onların büyüme sürecinde bir anne olarak görevlerimi iyi bir şekilde yerine getirmek için tüm kalbimle çabaladım. Bu bir annenin doğal olarak yapması gereken şey değil mi zaten?”
“Haklısın. Bu açıdan bakmamıştım. Biz de hep fedakârlık olarak algılanır ya bu. O yüzden öyle söyledim.”
“Evet, haklısın genel algı böyle maalesef. Çocuklarım büyüdüğü için artık ne yapmayı düşündüğümü sormuştun bir de. Şimdiye kadar kişisel çalışmalarımı ve kendi zevklerimi gerçekleştirmek için ayırdığım zamanı artıracağım. Bundan sonra çocuklarım için yapabileceğim en iyi şeyin kendini gerçekleştirmiş ve hayallerine ulaşmış bir anne olmak olduğunu düşünüyorum. Biliyorsun hem büyütülme şeklimiz hem de hemen ardından gelen sorumluluklarımız yüzünden kişisel dünyamızı daha küçük tuttuk. Şimdi işte bu dünyayı zenginleştirme ve kişisel olarak istediklerimi yapma zamanı. Çocuklarımın hala onların başını bekleyen ve bir gün mutlu olmak için onların bir şeyler yapmasını uman bir anneye değil, kendi hayatı ile mutlu ve bu mutluluğu onlarla paylaşan bir anneye sahip olmalarının hem onlar hem kendim için yapabileceğim en iyi şey olduğuna tüm kalbimle inanıyorum.”
Sevgilerimle…
Öğretmen Anne
Eğitici ve Bilgilendirici diğer paylaşımlarımızı kaçırmamak için sayfamızı beğenmeyi unutmayın…
Ailede Mutluluk ve Çocuk Eğitimi