Zamanın en büyük gaflet anı, herkesin kendini kusursuz görüp suçu hep başkasında aradığı andır.
Etkiye tepki kuralını görmezden gelip ” hep benimle uğraşıyorlar, kafayı bana takmışlar, benim bir suçum yok ki” serzenişlerinde bulunmak sizi bir yere ulaştırmaz.
Genelde karşınızdaki insanın aklıyla ilgili bir problemi yoksa gerçekten de durup dururken size sataşmaz. Kendinizi bi yoklayın bakalım, “acaba ben ne yaptım ki bana böyle yapılıyor” deyin.
Sorgu sualde size nefsiniz arkadaşlık edecekse, üzgünüm ama siz her savaşın galibi,haklısı olmuşsunuz demektir.
Ama ben karşıma vicdanımı aldım, öyle kendimi hesaba çekiyorum derseniz işte ben de karşınızda şapka çıkarırım.
Ayrıca öz eleştiri yapmadan hep karşınızdakini suçlayarak yaşamanız sizi günden güne tüketecektir.
İnsanların sizi sevmediğini hatta kıskandığını, size karşı sinsice davrandıklarını, her kapalı kapı ardında hep sizin dedikodunuzu yaptıklarını düşünmeye başlayacaksınız.
Böylesi bir psikolojiyle yaşamak müthiş zordur.
Herkes size düşman ve sizin kötülüğünüzü isterken ve adeta sıraya girmişlerken yan gelip yatmak, huzursuz olmamak mümkün mü ?
Önce kendimizi sarıp sarmaladığımız pamukları, kendimizi sakladığımız cam fanusları şöyle bir kenarı bırakalım.
Bu kez çuvaldızını kendimize iğneyi başkalarına batıralım.
Eğer aile içinde, iş hayatında ve sosyal tüm çevrelerde bir yer edinmek istiyorsak aşağıdaki soruları sorarak aslında herkesin içinde bir parçada olsa iyiliği görebiliriz;
- Bağırarak ve kırıcı sözler kullanarak elime ne geçeçek ? Derdimi daha yumuşak bir ses tonu ve daha itinalı sözlerle anlatamaz mıyım ? Buna engel olan şey öfkeniz ise bir müddet bekleyin. Mesela bir 10 dk durun, konuşacağınız şeyleri tasarlayın ve unutmayın haklı bile olsanız bağırarak konuşan kişiyi kimse dinlemek istemez. Haklı olduğunuza inanıyorsanız rahat olun, bırakın siz değil karşınızdaki insan paniklesin.
- İnsanlar hakkında tüm olaylardan bağımsız olarak bir kanaate sahip olun. Yani ” biz şu kişiyle konuşmuyoruz ama aslında iyi insandır. Yardımseverdir mesela... diyebilmeliyiz. Merak etmeyin karşınızdakini yüceltmek sizi eksiltmez aksine daha saygın hale getirir. Şahsen böylesi tavır sergileyen insanlar “hak edene hakkını verdiği” için benim dünyamda saygıya en layık kişilerden birisi olur.
- Bazen kötü durumlar ve kötü zamanlar insanları olmadığı bir hale sokabilir. İşte o zamanlar gerçek yüzleri görmek için ideal zamanlar değildir. İçki içmiş aklı başında olmayan kişilerin sözlerine ne kadar itibar ediliyorsa, böylesi zor zamanlarda sergilenen davranışlara da o kadar itibar edilmeli. Tabii ki bir şartla ! Karşısındaki kişiye kendi halini, bulunduğu ortamı anlatarak ve pişmanlığını dile getirerek bir izahta bulunması gerekir. Yoksa hem açıklama yapmayarak hem de hiçbir şey yokmuş gibi davranarak üstelik bir de kendini son derece haklı görerek hiç bir yere varamazsınız. Olsanız olsanız pişkin olursunuz ama asla haklı olamazsınız !
- Benim hiç hatam yok mu ? diye sorun kendinize. Bir film şeridi gibi tüm yaşananlar gözünüzden geçip giderken aklınızın süzgecinden de geçsin. Bunu sakinken yaparsanız daha doğru sonuçlar alırsınız. Ardından birde “şöyle yapsaydım sonuç değişir miydi ?” diye de düşünün. Acaba bu sorunun oluşmasında benim payım ne kadar ? diye de sorabilirsiniz.
Tüm samimiyetimle şunu söylemek isterim ki;
hatada ısrar etmeyin,
aman canım unutulur gider demeyin,
vicdanınıza bir bedel, omuzlarınıza da kimsenin ahını yüklemeyin. Emin olun ki haksızlığa uğramış birinin ağzından çıkan her cümle duaya dönüşüyor ve ummadığınız anda gelip sizi buluyor.
İnsani ilişkilerde kurnazlık yapmak yerine vicdanımızın bizi götürdüğü yere gitmek bizleri daha huzurlu ve mutlu kılacaktır.
Hiçbir şey bir insanı kazanmaktan ve sebep olduğumuz bir hatayı onarmaktan kıymetli olamaz.
Haydi, herkes iş başına öyleyse 🙂
Kübra Kartal