Hayatı yaşamayı bize kim öğretiyor?

Hayatı yaşarken kim olduğumuzu bulma konusunda ne kadar marifetliyiz?

Her şeyin bir okulu, bilemedin bir kursu var. Fransızcaya mı merak sardın, suşi yapmayı mı öğrenmek istiyorsun hemen Google’a sorman yeterli.

O sana her açıdan uygun olanı bulup gösteriyor. İşte yeni bir şeyler öğrenmek bu kadar basit.

Peki ya Google’ın dahi bilmedikleri, bulamayacakları ne olacak? Hayatın zorluklarına karşı durmak için ne yapmamız gerektiğini öğrenmek istediğimizde ya da ne bileyim herhangi bir konuda karar vermemiz gerektiğinde zorlanıyorsak ne yapacağız?

Elbette ailemiz, arkadaşımız ya da olmadı psikologlar var. Ama yine de kendi doğrularımızı bulmak için öğrenmemiz gereken çok şey var. Ne kadar becerikli olduğumuzu da zaman gösterecek artık.

Peki ya bunların hepsinin öncesinde, ben kimim? Sen kimsin? Biz kimiz?

Ailemiz konuya ne kadar hakim?

Değişen dünya üzerinde her ne kadar artık daha bilinçli olmaya çalışan anne babalar olsa da şu bir gerçek ki, hepimiz aslında canımızın yandığı, yeri gelip unutulduğumuz, belki de “Çocuk bu kendi kendine büyür” dediğimiz yollardan geçerek geldik bugünlere.

Bir anne değilim, evet. Bir çocuk nasıl yetiştirilir onu da bilmem muhakkak. Ama yine de çocuğun öğrenmeye aç ve açık bir varlık olduğunu düşündüğümde ben de bir şeyler biliyorum gibi geliyor.

İşte bu noktada bir soru kıstırıyor beni: Ailemiz bu konuya ne kadar hakim?

Baba sevgisinin ne olduğunu 20’sinden sonra anlayan çocuk

Kız olsun erkek olsun, hepimizin gönlünde babanın yeri bir başka. Ama toplumun getirdiği öğretilerde babaya sevgiden önce, ondan korkmak, çekinmek gerektiği var.

Öyle ki bu sebepten babasına hiç sarılamamış, belki sadece uykusunda sevilmiş çocuklar 20’sinden sonra anlıyor babalarının onları aslında çok sevdiğini, ama sevgisini gösterirse onu koruyamayacağını düşündüğünü.

İşte bu yüzdendir ki, en son babalar duyar. Ondan her şey saklanır ki, kızmasın ya da ne bileyim üzülmesin. Babayla evlat arasında ince, görünmez bir çizgi kurulur ve bu sınır iki tarafı da korur.

Peki çocuk bunu anlayana kadar içinde büyüttükleri, aklını saran düşünceler…

Doğru ne demek?

Dünya üzerinde yaşadığımın farkına vardığım çocukluk zamanlardan beri duyuyorum doğru ve yanlış sözcüğünü. Evet, kesin doğrular veya yanlışlar var yazısız kaynaklardan mütevellit.

İyi ama gerçekten doğru ne demek? Yani bir şeyin bize göre doğruluğu değiştiğinde karışmıyor mu sizce de işler?

Düşünsenize birinin tavrı karşısında örneğin, sizi çok kırmışsa ve siz onu affedemiyorsanız ama bir yandan da sizin tutumunuz ona saçma geliyorsa, doğrularınız evrende çarpışıp size dönmüyorsa mesela, o zaman ne olacak? Şimdi doğru ne demek?

İlgili resim

Yaşamak resim yapmak gibi

En azından bana öyle geliyor. Mesela her duygunun doğayla bağdaşmış bir rengi var gibi: Özgürlük mavi, aşk kırmızı, sevgi pembe – ama böyle çok açık, ferah bir pembe-, mutluluk yeşil gibi; mutsuzluk gri, ama umut hep turuncu, sıcacık…

Hayatımı bir tablo olarak algılayıp üzerine renklerimi başka dönemlerde bambaşka uyguluyor gibiyim.

Bazen o kadar hoyrat oluyor ki tavırlarım, fırçaya bile gerek duymadan döküyorum renklerimi. Ama yine de en çok kullandığım renk mavi gibi…

Peki siz hangi rengi kullanıyorsunuz?

İyi niyet göstergeleri

Kalbimizden geçen her iyi niyet yerimizi ve yönümüzü bulmaya çalıştığımız bir ülkede kuzeyimize işaret gibi. Doğru olan ne varsa yaptığını bilmek, takdir edilmek, tablosunu her zaman güzel renklerle boyamak insanın yönünü şekillendiriyor sanki.

Her zaman bir olay karşısında iyi niyetli olduğumuzu düşünürüz, bazen de bu şekilde düşünmek daha çok işimize gelir. Ama eninde sonunda kalbimizden geçen asıl niyet ne ise bir şekilde o gerçekleşir.

O yüzden insanın hayat döngüsünde ona öğretilenlerden sonra ilk öğrenmesi gereken şey, kalbinin sesini dinlemektir.

Düşündüklerine dikkat et

Allah’ın sonsuz gücünün altında yaşayan küçücük varlıklarız aslında ve diğer canlılardan farkımız da düşünebiliyor olmamız.

İnandığımız güç aslında bizi dünyaya iyiye, sevgiye yönelelim, ne yaşarsak yaşayalım bu düşüncenin ekseninde kalmayı bilelim diye gönderdi bana göre.

Düşüncelerimiz her ne ise eninde sonunda hayat bizi o noktaya getiriyor çünkü. Doğrunun ve yanlışın ne olduğunu kestiremediğimiz zamanlarda aslında kalbimizden geçen düşünceler bize söyleyecek en güzelini, en doğrusunu.

Böyle işte, bir şekilde zaman geçiyor, insan kendini tanıyor. Belki 20’sinde, belki 50’sinde.

Önemli olan dünyaya geliş sebebini ve nasıl yaşayacağını toprak olmadan bulabilmiş olmakta…

Damla Karakuş

—————————–

close
Hide picture
Send to E-mail