“Gözlerine hüzün çöktü” diyorsunuz.
Bu konuyu konuşalım biraz.
Öyle böyle bir çemberin içinden geçmedim, bunu ben biliyorum ama tesirini anlatamıyorum.
Sanıyorum uzunca bir zaman izi, rüzgarı, etkisi kalacak; çünkü evimizde sıradan birini değil Azraili ağırladık; onu çok sevdiğimizle birlikte uğurladık.
O gidişi de, gideni de asla unutmayacağım.
Fakat gel gelelim, ben gitmedim, kaldım.
Burdayım.
Şükürler olsun evlatlarım kaldı, iki annem de, iki babam da kaldı, arkadaşlarım, sevdiklerim kaldı.
Ben onlar için, kendim için nefes almaya, bize biçilen ömrü layıkıyla yaşamaya, üretmeye, çalışmaya, birilerine faydalı olmak için çabalamaya, hakkını vererek dünyadaki vaktimi tamamlamaya devam edeceğim.
Gözdeki hüzün silinir mi bilmiyorum, ama ben gülüyorum.
Çocuklarla gülüyorum, arkadaşlarımla, ailemle gülüyorum.
İşimi elimden gelen en iyi şekilde yapmaya devam ediyorum.
İnsanlar sevdiklerinin mutlu olmasını istedikleri zaman gerçekten seviyorlar demektir; bu mutluluğu görüp görmemeleri mühim değil.
Gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki; giden ben olsaydım, ardımda kalanların kahkahalarını, şakalarını, hayatta kalma ve yaşama çabalarını, başarılarını, birlikte yol alışlarını görmek beni inanılmaz mutlu ederdi.
Bunu hayattayken aşmamız lazım.
Pek çok arkadaşımla sosyal medya üzerinden yazışıyoruz.
Toplum baskısından söz ediyorlar.
Yakınlarını kaybeden insanların hayata devam etme çabasını eleştiren, ayıplayan, kınayan insanlardan bahsediyorlar.
Biliyorum, tanıyorum, benim de hayatımdalar çünkü.
Önemsememeye gayret ediyorum.
Ama dün gece bir mesaj okudum ve iliklerime kadar titredim.
Olayı uzun uzun anlatmayacağım.
Yirmi beş yaşında evlenip eşini kaybetmiş bir kardeşim şunu soruyor. “Abla, ben ne zaman gülersem ayıp olmaz?”
Toplum baskısı dediğimiz ifadedeki “toplum” biziz.
Sensin, benim, yanımızdakiler, kafanızı sağa sola çevirin, gördüğünüz o insanlar.
Ve bizim bu kıza bunu yapmaya hakkımız yok.
Gerçekten yok…
Şermin Yaşar – Oyuncu Anne