Tolstoy’un çok güzel bir lafı var, şöyle diyor;
“Giden dönmeyecekse, kalanların değerini bileceksin. Ölenle ölünmüyorsa eğer kalanlarla yaşamaya devam edeceksin.”
Bunu bana ilk dayımın oğlu Oktay söylemişti.
Yıllar önce küçücük evladını bir ev kazasında kaybettiğinde yaşadığı derin acıya rağmen geride kalanların desteğinin acılı bir insan için ne kadar değerli ve önemli olduğunu anlatmıştı.
Annemi kaybettikten sonra bunun tam olarak ne demek olduğunu çok iyi anladım. Gidenin dönmeyeceğini bile bile ölenle ölünmüyor gerçekten. Hayat devam ediyor.
Devam ederken de kalanlara sarılmak büyük bir güç ve yaşama kaynağı oluyor insana. 3 ekimde annemin beşinci ölüm yıldönümü vardı.
Kocaman beş yıl geçmiş. Daha dün gibi taze acısı. Özlem çok büyük. Kokusu hala burnumda. Sesi hala kulaklarımda. Hala sanki bir yerlerden çıkıp geliverecekmiş gibi. Ne garip.
Geçen beş yıla rağmen sadece ben ve ailem, yakınlarımız değil dostlarımız da unutmadı anacığımı. Size sık sık ondan söz etmiştim.
Eski bir Azeri bakan yardımcısı. Hayatını kurtarmıştım yıllar önce.
Benim can dostum, vefa örneğim, güç kaynağım, iyi ki ailemize katıldın dediğim babam…
Hüseyinov Ağababa…
Annemin beşinci ölüm yıldönümünü yine unutmadı.
Ta Azerbaycan’dan aradı, güzel dileklerini iletti, dualarını paylaştı, yüreğime su serpti.
Kayıplar ve ölüm hayatın en büyük gerçeği. Anne, baba, evlat, eş, kardeş, dayı ya da dost…
Hepimiz türlü türlü kayıplar yaşıyoruz. Hiç bilmediğimiz tanımadığımız insanların yüreğine ateş düşüyor her gün. İşte böyle durumlarda geride kalanlara çok büyük görev düşüyor.
Arayın, sorun, gidin, ziyaret edin. Yanında olduğunu gösterin bir şekilde. İnanın bu acıları hafifletiyor.
Dayımı kaybettiğimizden beri oğulları, yengem, kızı, diğer dayılarım sık sık birbirimizi arıyoruz.
Fırsat buldukça bir araya geliyoruz. Acılarımızı birlikte sarmaya çalışıyoruz.
Kayıp verince çok ciddi bir boşluğa düşüyor insan. Çoğu insan acısı ile baş başa kalmayı tercih ediyor. Acısını içinde yaşamak istiyor. Kendi kendine kahroluyor.
Oysa şöyle düşünmeli. Giden sevdiğiniz hayattayken sizin kahrolmanıza razı olur muydu?
Hangimiz sevdiğimizin tırnağına zarar gelsin isteriz, hangimiz sevdiğimizin gözü yaşlı olmasını isteriz?
Giden bu duruma daha da üzülmez miydi?
İşte bu yüzden gidenin hatırına kalanlara sarılmalı.
İşte bu yüzden gidenin hatırına kalanlar ısrarla acılı yakınlarına destek olmalı.
Hiç dikkat ettiniz mi? Taziye zamanlarında insanlar kayıplarının çok farkına varmazlar.
Gelen, giden, taziye yemekleri derken o telaşla insanlar acısından uzaklaşır günlerce.
Ne zaman ki kalabalık yavaş yavaş elini eteğini çeker o zaman işte farkına varmaya başlar insan. O zaman yüzleşir acı gerçekle.
“Kaybettim” dersin o zaman.
İşte bu kaybın üzerinden günler, haftalar, yıllar geçse de eğer yanınızda size destek olacak birileri varsa çok şanslısınızdır.
Bilirsiniz gidenin eksikliğini hiçbir şey dolduramaz ama kalanlara sarılabildiğiniz şükredersiniz. Kalanlarla yaşamaya devam edersiniz.
Bir kez Allah’ım bir kez telefon edebilseydim seslerini duyabilseydim, bir kez çok özledim canım anam, canım babam, can dayım diyebilseydim, bir kez çay içebilseydim o güzel sohbetinden faydalabilseydim canım Zehra teyzemin, canım anneanemin.
Şükür bugünlerime.
Onların acısını hafifleten can akrabalarım, can dostlarım, can hastalarım var. Şükür bugünlerime kardaşlarım, eşim, çocuklarım, yeğenlerim, eniştem, gelinim var.
Şükür kere şükür canlarım var.
Kardaş olmak aynı ana ve babadan olmakla olmuyor.
Gönül kardaşlarım, kader arkadaşlarım var.
Hepsi iyi ki var. Şükür bugünlerime.
Prof. Dr. Yusuf Kalko