Evliliklerde doğum sonrası kriz

Evli danışanlarımın yaşadığı sorunların sebepleri ve dönemleri üzerine istatistiki bir çalışma yaptığımda, büyük bir oranın özellikle ilk doğum sonrası yaşananlardan veya evliliğin üzerinde kalan etkisinden kaynaklandığını söyleyebiliriz.

Maalesef birçok çift bu zor dönemi atlatamıyor ya da bu dönemin izlerini kalan evlilikleri boyunca taşıyor. Oysa bu süreç evlilik için en zor dönemeçlerden biri ve hemen her çift için sancılı bir dönem.

Bu döneme dair en büyük yanılgı ise, çiftlerin problemi kendilerine has, kendilerinin başaramadıkları bir dönem olarak algılaması. Dolayısıyla, kendi evliliklerinden ve eşlerinden şüpheye düşmeleri. Yaşanan aile kaosunu, kendi iç meselelerinin yanlışı gibi görmeleri.

Oysa, şunu kabul etmek lazım. Doğum dönemi evlilikte en zor ikinci dönemeçtir. İlk zorlu dönemecin evlilik hazırlıkları olduğunu düşünüyorum.

Çünkü evlilik hazırlıkları, çiftlerin ailelerini bazen mecbur bazen gönüllü olarak planlara dâhil etmek zorunda oldukları ve fikir ayrılıkları ve beklentiler nedeniyle çokça sorun yaşanan bir dönem.

Bu dönemim tekrarı ve hatta o zaman biriktirilen memnuniyetsizliklerin adeta hesaplaşma anı olarak görülen ve yine krize mahal verilen ikinci dönemse doğum sonrası. Aileler yine ya mecburen ya gönüllü olarak işin içine dâhil ve her kafadan çıkan ayrı seslerin çarpışma dönemi.

Sonuç; kırılmış ya da küsmüş aile büyükleri, haya kırıklığına uğramış ve birbirine artık şüpheyle yaklaşan çift ve “artık çocuk da var, ayrılmak imkansız”la başlayan sanal esaret duygusu.

Doğum yapmış yeni anne, gerek bebeğiyle ilgili endişeleri, gerek yeni düzenin getirisi kendine vakit ayıramama, uykusuz kalma vs. gibi fiziksel koşulların zorluğu, bir taraftan yardım etmek veya ziyaret etmek için eve dolan insanların şartlarını ağırlaştırması ve tabi bir de iniş çıkış gösteren hormonlarının etkisiyle patlamaya hazır bir bomba gibi yaşar ilk günleri.

Kolay değil elbette, ne kadar istenen, özlenen bir bebek de olsa, dünyanın en güzel duygusu da olsa, gecenin gündüze karıştığı, okuduğunuz onca kitaba, dinlediğiniz onca tavsiyeye rağmen ne yapacağınızı bilemediğiniz bir dönem bu.

Herkesten yardım beklenilen ama gelen yardım tekliflerinin bir o kadar da bunaltıcı olduğu zamanlar. Bu kaosun üzerine bir de aileler eklenince şenlik(!) başlıyor.

Daha önce bilmem kaç çocuk büyütmüş büyük annelerin telkinleriyle doktorunuzun tavsiyeleri çakışınca evhamlar, her yaptığınıza karışan, ya da her cümlesinde size bir şey ima eden kayınvalidelerle dip dibe oldukça gerginlik başlıyor.

Biriken öfke de genelde koca’ya yöneliyor. Birçok kadın, bu dönemde eşini annesini idare edememekle, annesine laf geçirememekle suçluyor.

Bu dönem patlama olmadan atlatılsa bile, bunu ömür boyu affedilmeyecekler listesine ekleyip ,eşine “ana kuzusu” veya “beceriksiz” etiketlerini yapıştırıyor.

Kayınvalide kanadına bakınca onların da işi çok kolay değil. Geline yardım etmesen laf olur endişesi, yardım etsen yaranamıyorsun, beğenilmiyor hiddeti.

Bir de “zaten bu gelinin bir şey bildiği yok, bakamaz bu torunuma. En iyisi ben bakayım” tipi kayınvalideler var. Oğlumun bebeği, oğlumun evi deyip, kendi zamanının çocuk yetiştirme koşullarını zorla dayatmaya çalışan tip.

Yeni anne gelinin psikolojisini anlamaya çalışmaz. Çünkü ona göre gelini zaten bir eli yağda bir eli balda yaşıyordur. Kendi doğumunu hatırlar da, hem bebeğine hem kayınvalidesine bakmıştır.

Üstelik kocası da hiçbir şeye elini sürmemiş, bir su bile getirmemiştir. Şimdi, karısının etrafında pervane olan, çocuğun gazını çıkarmak için turlar atan oğluna bakıp da gelininin ne denli beceriksiz, ne denli yardıma muhtaç olduğunu görmemek ne mümkün. İstenmeden yapılan yardımın, yardım değil baskı olduğunun farkında bile olmadan, öğretmenliğe soyunur.

Buna rağmen memnun edemediği geline beslediği öfkesi ise oğluna devrolur. Oğlu adam olsa da, bir tanecik anasını ezdirmese karısına. Yok yok, evlendikten sonra çok değişti bu çocuk. Yoksa böyle mi yetiştirmişti o oğlunu.

Her iki kadın için de durum zor ve sancılı. Ama tahmin edileceği üzere en zavallı ve arada sıkışmış durumda olan yeni baba, zorda koca, hayırsız evlat elbette.

Ya annesini kollayacak kötü koca olacak, ya karısının yanında yer alıp hayırsız evlat damgası yiyecek. Her iki tarafı da idare etmeye çalışınca bakar ki hiçbir taraf idare olmuyor.

Yaptığı hiçbir şey kıymete geçmediği gibi iki kadın da yanlışlarını sayıp döküyor. Neredeyse tek ortak noktaları, onun yanlış olduğu konusunda birleşmek olmuş. Herkesin hata yaptığı bu ortamda tek sayılan kendi yanlışları olmuş.

Halbuki o da ilk defa baba oluyor, ilk defa eşi ve annesi arasında bu denli kalıyor. Hayat onun için de değişmiş ve zorlaşmış. Yani onun da en hataya açık zamanı.

Bu tablo farklı şekillerde de olsa, dozu farklı da olsa, hemen her çiftin tecrübe ettiği bir süreç. Mümkün olduğunca hoş görülü ve net olmak gerek.

Kadınlar genelde imalarla iletişim kurar, ima edildiğini düşündükleri yüzünden sinirlenir. Oysa net olmakta, neye ihtiyaç varsa onu ortaya koymakta fayda var.

Ve en önemlisi….. Belki kötü bir dönemdi ama geçti gitti. Bu geçmiş dönemin sıkıntısını bu güne taşımamak gerek. Zaten yeterince üzüldüyseniz, bir de o zamanki halinizi düşünüp şimdi yeniden üzülmekte ne fayda var.

Bakın yeni yıl geliyor. Geçmiş sıkıntıları geçen yılla birlikte geride bırakmak için bir sebep. Daha mutlu bir sene için, size de iş düşüyor.

Sevgiler,

Yeşim Varol

İlişki ve Evlilik Danışmanı

close
Hide picture
Send to E-mail