Beklenen misafirin evin zilini çalması ve kapının açılmasının ardından yaydan fırlamış ok misali eve saplanan misafir çocuğu, bir oyuncakçı dükkanına adım atmışçasına hevesle ortalığı karıştırmaya başlar.
Özel-mahrem dinlemez, hatta kulağına tıkaç takılmışçasına kimsenin uyarılarını duymaz, zaten duysa da algılayamayacak kıvamdadır.
Çocukların limitsizce birleşen enerjileri ev sahibini çileden çıkarmaya yeter de artar bile. Çoğumuz için pek de yabancı olmayan bu manzaraya, “Az kaldı, birkaç saat içinde gidecekler” diye sabretmeye çabalasak da, bir ara cinnet geçireceğimizden şiddetle korkmaya başlarız.
“Eve bir misafir çocuğu geleceğine dokuz atlı gelsin” dermiş eskiler. Önceki devirlerde de misafir çocuklarının afacanlık performansları günümüzden pek farklı değilmiş demek.
Ne yazık ki tahammül sınırlarının zorlandığı bu gibi durumlar ev sahiplerini misafirliğe gelmesi beklenen tüm evlat sahibi eş-dosttan soğutabiliyor. Kısacası, ne kadar konuksever olsalar da, ev sahipleri için evlerine çocuklu ailelerin konuk olması maalesef küçük çapta bir facia niteliği taşıyor.
EV SAHİBİNE VERİLEN ZAHMETİN HADDİ HESABI YOKTUR
Misafirliğe gidilen evde “Bütün eve kırıntı dökmek serbest” dercesine çocukların ellerine verilen yiyecekler; çocuklar döke saça dolaştıkça yağlanan, kirlenen halı, koltuk ve yer döşemeleri rahatsız etmez bazı anneleri.
Bu noktada cevabı merak edilen önemli bir soru vardır: “Acaba evlerinde de aynı müsamahakarlık içinde midir bu anneler?” Bunun yerine yere bir örtü serilip veya bir masa hazırlanıp önce çocukların karnı doyurulsa, ev sahibinin misafir arkasından temizlik için harcayacağı efor en aza indirgenebilir aslında.
Bunun yanı sıra, tuvaleti ziyaret ederken eşlik edilmeyen ya da arkalarından kontrol edilmeyen çocuklar ortamı uygunsuz bir halde terk edebilirler. Bu noktada ya ev sahibi canı sıkkın vaziyette fakat kimseye ses etmeden temizliğe el atar ya da çocuğunun ne yaptığından haberdar olmayan anne bu manzarayla karşılaşıp oldukça mahcup duruma düşer.
AYRILMAK İSTEMEDİĞİ EŞYAYI EVE TAŞIMA ALIŞKANLIĞI
Bazı çocuklar misafirlikten ayrılırken gözlerine kestirdikleri oyuncak veya oraya ait bir eşyayı yanlarında götürmek için ısrar ederler. Hedefine ulaşmayı amaçlayan çocuk, ağlamayı silah olarak kullanarak ortalığı velveleye verir.
Ev sahibi, çocuğun ısrarla arzu ettiği şeyi nezaketen hediye etmek zorunda hisseder kendini. Bu davranışa göz yumulduğunda alışkanlık haline gelir ve önü alınamayabilir.
Bozulan, kırılan eşyalara verilmiş olan zararın yanında, bir de bu tutturma alışkanlığı anne babayı da, ev sahibini de canından bezdirir.
Üstelik savaş alanına çevrilen evden, kucakta ağlayarak götürülen çocuklar sayesinde maalesef tatsız bir uğurlama yaşanır. Çocuğun böyle bir alışkanlığı biliniyorsa, o ortamdan ayrılmanın öncesinde ilgisini başka bir yöne çekmek kimsenin aklına gelmez oysa.
KÜÇÜKLÜĞÜMÜZÜN “CAYDIRICI ANNE BAKIŞLARI”
Konu açıldığında herkes “Bizim zamanımızda” diye söze başlar; “Ben küçükken misafirliğe gittiğimizde, süt dökmüş kedi gibi annemin yanından ayrılmazdım, bir yaramazlık yapacak olsam onun bir bakışı bana yeterdi” diye devam eder.
Belki bu gün de yaramazlığın çaresi şu meşhur “anne bakışı”dır. Zira çocuk, eğitim ve terbiyesini öncelikle anneden alır ve anne çocuğunu ilgisi ile sürekli kontrol altında tuttuğunda, çocuğun yanlış davranışlarda bulunması istisnalar dışında pek de muhtemel değildir.
Kimi ebeveynler aşırı rahattır, çocuklarıyla baş edemeyeceklerini bildiklerinden hiç müdahaleye girişmezler, üstelik endişelenmemenizi tavsiye ederek sizi avutmaktan da geri kalmazlar.
Kimileri ise baş edemeyeceklerini bilseler de, ev sahibine karşı umursamaz gözükmemek adına, otoriter bir tavırla ve ilgileniyor gözükerek çocuklarının taşkın davranışlarını kontrol altına almaya çalışırlar. Fakat sonuç başarısızdır; bir süre sonra onların da ümitsizce pes etmeleri kaçınılmaz olur.
SORUN BİZDE Mİ, YOKSA ÇOCUKLARIMIZDA MI?
Bir ortama girildiğinde çocukta uyumsuzluk sorunu bulunduğunu hissediyorsak, hatta böyle bir tecrübe yaşayıp birilerine mahcup olduysak, önce çocuğun bu davranışlarının sebeplerini aramalıyız.
Örneğin çocuk evde fazla baskılandığı için mi bir yere gidince böyle bir patlama yaşanıyor, ya da muhabbete dalan, kendisini ihmal eden annesinin dikkatini çekebilmek için mi böyle davranıyor, yoksa çocuk girdiği her türlü ortamda mı uyumsuzluk problemi yaşıyor?
Kendi evlerinde eşyalarla hareket alanları sınırlanmış çocuklar bir de annelerinin sürekli “Yapma, elleme!” ihtarlarıyla karşılaştıklarından, evde azarlanmamak için sessizce bir köşede otururlar. Betonların arasındaki ufacık hanelere sığıştırdığımız çocuklarımız, dışarıya çıktıklarında ne yapacaklarını şaşırıyor olabilirler.
Her misafirliğe gidilişinde annesinin koyu bir muhabbete girişip, kendisine karşı ilgisiz kalması da çocuğu fazla hareketliliğe yöneltebilir. Sınırlı bir zaman boyunca da olsa annesinin ilgisinden mahrum olan çocuk kendisini terk edilmiş hisseder. Böyle bir durumda bir yerlere zarar verdiğinde anne çocuğuna negatif bir ilgi gösteriyor olsa da dikkatini celbediyor olmak çocuğa mutluluk verecektir.
Çocuğunun özelliklerini tanıyan bir ebeveyn, çocuğunun rahatsızlık verici hareketlerine sınır koymak amacıyla onunla sürekli iletişim kurmak, belki onu meşgul edebilecek farklı bir meşguliyet sunmak gibi çarelere başvurmalıdır. Her şeye rağmen sorun çözülemiyorsa ve çocuk bulunduğu ortama gerektiği şekilde uyum sağlayamıyorsa, doğru davranışı edinene kadar bu tip ziyaretleri ertelemeleri gerekir.
EĞİTİMDE GÖRGÜ KURALLARINI ATLAMAYIN
“Çocuk işte!” deyip geçilerek, toplum kurallarını bellemeden, başkalarının hakkına saygı duymadan yetişen çocuklar, belli bir olgunluğa geldiklerinde de toplumun kendilerine ayak uydurmasını beklerler.
Bu gibi durumlarda nerede, nasıl davranılması gerektiğini çocuğa öğretmek anne babalara düşen en önemli görevdir.
Misafir olunan ortamlarda ev sahibine mümkün olduğunca zahmet ve eziyet vermekten kaçınmak için bize sunulan yerde oturup farklı odaları gezintiye çıkmamamız gerektiğini, herhangi bir isteğimizin kendi başımıza değil, ev sahibi tarafından temin edilmesini, tuvalet ihtiyacının dahi ev sahibinden izin alınarak karşılanmasının uygun olduğunu vb. toplum kurallarını yapılacak ziyaretler öncesi çocuğa önemle anlatmalıyız.
Bu eğitimde çocuklar için hazırlanmış görgü kurallarını öğreten kitaplardan, hikayelerden yararlanabiliriz.
Birdenbire çocuğumuzun davranışlarının tamamıyla düzelmesini, örnek “cici çocuk” olarak karşımıza çıkmasını bekleyemeyiz elbette.
Biz, her ihtimale karşı, çocuklarımıza sezdirmeden davranışlarından haberdar olup, yeri geldiğinde müdahale etmeye hazır durumda bulunmalıyız.
Ceyda Arın