Gözyaşı, somut ya da soyut herhangi bir şeyin kaybından duyulan rahatsızlığı telafi eden “şifanın”, iyileşmenin tanığıdır.
Gözyaşı, hemen peşinden gelecek olan “rahatladım” diyecek olan huzurun habercisidir.
Bu, “engelsiz” şekilde akan gözyaşının insanda sağladığı rahatlamanın tarifidir.
Çocuğa ve yetişkine, sadece “engelsiz” akan gözyaşı şifa verir, huzur sağlar ve mutluluk getirir diyoruz.
Engelsiz gözyaşı ise şudur ve şöyle ağlamakla oluşandır:
– Gözünüzden akan yaşları durdurma çabasında olmayan birinin dizine başımızı yaslayarak ağlamaktır.
– O anda sizinle hiç konuşmayan ve kollarının arasına aldığı başınızı sadece hafifçe okşayan birinin önünde ağlamaktır.
– Gözyaşı damlalarınızı bir bir izleyen, adeta onları tek tek sayan, gözlerini sizden kaçırmayan birisinin yanında ağlamaktır.
– Dahası, hıçkırıklarınızın önünü asla kesmeyen, bilakis onları teşvik eden birinin kollarında ağlamaktır.
– O anda sizi susturmaya çalışmadan, size öğüt vermeden, nasihat etmeden, yargılamadan ve yalnızca size temas eden birinin sanki şifa dağıtan birinin gözlerinin önünde göz yaşlarınız “kendiliğinden” kuruyan kadar, hıçkırıklarınız kendiliğinden dinene kadar ağlamaktır.
İşte böyle bir ağlama sonunda;
– Oh be rahatladım, dersiniz.
– Adeta tüy gibi hafiflersiniz.
– Kendinizi, az önce yaşadığınız içsel sıkıntıyı hiç yaşamamış gibi hissedersiniz. Tıpkı bir çok “engelsiz” ağlayabilen gibi rahatlarsınız.
Sonuç olarak;
Size göre haklı ya da haksız gerekçelerle ağlayan eşinizi yahut çocuğunuzu bundan sonra ağlamaması için engellemeyin.
Onlara akıl vermeye, onları susturmaya, hatta suçlamaya çalışmamalısınız.
Aksine sessiz kalarak onların ağlamalarını teşvik etmelisiniz.
Yoksa ağlamaları ve gözyaşları onlara fayda sağlamaz.
Ruhlarındaki ağırlığı sökmek suretiyle onları hafifletmez.
Sadece ağladıkları ile kalmış olurlar…