Bir zamanlar;
Bilge bir kişinin çok güzel gül bahçesi varmış.
Güllerinin kokusu, onlarca metre uzaklıktan hissedilen bu gül bahçesi, yörede oldukça nam yapmış.
Günün birinde, bahçe sahibi bilge kişinin askerlik arkadaşı kendisini ziyarete gelir.
Hoş sohbetten sonra arkadaşı ile aralarında şu konuşma geçer:
– Taa bizim oralarda bile meşhur olmuş bahçenizi gezip güzel bir gül koparabilir miyim acaba?
– Tabi ki neden olmasın?
– Teşekkür ederim.
– Ancak tek bir şartla.
– Buyursunlar, nedir acaba?
– Bahçeyi gezerken geriye dönüp gül koparmamalısınız.
– Yani?
– Örneğin beğendiğiniz gülü koparmaksızın ilerlediğinizde, hoşunuza gidecek gül bulamayınca, geriye dönerek beğendiğiniz önceki gülü koparmayacaksınız.
– Ondan kolay ne var dostum. Söz.
Bu şartla bahçeye giren kişi;
Önüne çıkan ilk güzel bir gülü koparmak ister.
Tam koparacakken, gözü biraz ilerideki daha güzel bir güle takılır.
İlerleyip ona uzandığı sırada, biraz ötede ondan daha güzelini görür ve vazgeçer.
Tekrar fikrini değiştirmek suretiyle öteki güle doğru ilerlemeyi sürdürür.
Her seferinde koparmak istediği gülden ileride biraz daha güzelini göre göre yürümek suretiyle bir de bakar ki, tek bir güle sahip olmaksızın, bahçenin sonundaki son gül fidanına ulaşır.
O gül fidanının üzerinde de, başı yere eğilmiş, solmuş, kurumak üzere olan, kokusu bile kalmamış tek bir gül bulunmaktadır.
Nasibim deyip onu koparır.
Sonuç:
Eşinin huyundan, tutumundan hoşnut olmayıp, başkalarının tavır ve davranışlarına özenen kimseler ile,
Kendi çocuklarının çocukluklarını hiç beğenmeyip başka ailelerin çocuklarına tamah eden kişinin “akibeti”, işte gül bahçesini dolaşıp da tek güzel bir güle sahip olmadan bahçeyi terk eden kişi gibidir.
Bu niyet ve özenti içindeki kişiler bilmelidir ki;
Söz konu kişinin akibeti gibi bir sonuçla karşılaşmanın kuvvetle muhtemel olduğu bir dünyada yaşıyoruz.