Disleksinin Sıklığı ve Yaygınlığı Nedir?
Araştırmalar disleksinin toplumun %5-10’ununda görüldüğünü belirtmektedir.
Türkiye’de de yaygınlığın %8–10 düzeyinde olduğu ifade edilmektedir.
Disleksili çocuklar arasında erkek çocukların daha yüksek bir oran oluşturduğu, erkek-kız oranının 3–1 veya 5–1 şeklinde olduğu bildirilmektedir.
Erkek çocuk oranının yüksekliği yanı sıra, disleksili çocuklar arasında solaklığın da normal nüfusa kıyasla çok yüksek bir oranda bulunduğu bildirilmektedir.
Disleksi Neden ve Nasıl Olur?
Gebelik sürecinde bebeğin beyin gelişim oldukça ilginçtir.
Normal koşullarda beynin sağ ve sol yarım küreleri gelişimini eş zamanlı olarak tamamlanır.
Beynin sağ yarım küre gelişiminin sol yarım küresinden bir hafta daha önce tamamlandığı; ayrıca her iki cinsiyetteki bebekte de salgılanan, ama erkek bebekte çok daha yoğun olarak salgılanan
testosteron hormonunun genel olarak yarım küre gelişimini geciktirici bir etki yaptığı sanılmaktadır.
Bu durumda da, sol yarım küre sağ yarım küre kıyasla bir hafta daha fazla bir süre gelişmekte olduğu için, sol yarım küre bu geciktirici etkiye daha uzun süre maruz kalmaktadır.
Bu süre içinde de, zaten gelişmesi tamamlanmış olan sağ yarım küre, dil becerileri için baskın olması gereken sol yarım kürenin bağlantı kuracağı yerlerle kendisi bağlantılar kurar, bebeğin dil gelişimini sağ yarım kürenin görsel-uzamsal becerileri baskılamış olur.
Böylece, daha çok testosteron salgılayan erkek bebekler arasında, kızlara kıyasla, dil gelişiminin baskılanması, görsel-uzamsal becerilerin daha çok gelişmesi ve solaklık daha çok görülür.
Disleksinin Alt Tipleri Nelerdir?
Aslında yukarıdaki açıklama, dil gelişimi, görsel–uzamsal gelişiminin gerisinde kalmış olan disleksi tipini açıklamaktadır.
Disleksinin başlıca iki tipi vardır:
Dil gelişimi geri kalmış olanlar: L tipi (Linguistik yani Dil tipi)
Görsel-uzamsal gelişimi geri kalmış olanlar: P tipi (Perseptüel yani Algısal tipi)
Patel ve Licht “Disleksinin, beynin iki yarım küresinden birinin öbürünü baskılamasından kaynaklandığı” görüşüne dikkat çekerler.
Reitan, okuma-yazma güçlüğünün sol yarım küre işlevlerindeki gelişmemişlikten ortaya çıkabileceği gibi, sağ yarım küre işlevlerindeki gelişmemişlikten de kaynaklanabildiğini söyler.
Brumback ve Weinberg’in deyişiyle, “sol serebral dil işlevleri öğrenme güçlükleri açısından önemlidir, bunlardaki işlev bozukluğu disleksiye yol açar; ama sağ yarım küre işlevleri de (yani mekânsal yönelim, görselleştirme/imgeleme, yüz ve nesne dâhil tanıma, sağ-sol ayırt etme, zaman kavramı, sıralama ve dizme, müzik kulağı, sözel olmayan iletişim becerileri) okuma-yazmanın öğrenilmesinde aynı ölçüde önemlidir.”
Gerçekten, günümüzde, L Tipi Disleksi ve P Tipi Disleksi şeklinde iki ayrı klinik görünümde, iki tip disleksi olduğu yaygın kabul görmekte, üzerlerinde çeşitli çalışmalar yapılmakta ve yayınlanmaktadır.
L Tipi (Linguistik/Dil tip) disleksinin özelliği, dil becerisinin baskın oluşu ve görsel – uzamsal becerilerin geri kalmış olmasıdır.
P Tipi (Perseptüel/Algısal tip) disleksinin özelliği de, kişinin görsel algısal becerilerinin baskın oluşu, buna karşılık dil becerilerinin bastırılmış yani geri kalmış olmasıdır.
Bakker , Bakker ve ark. okumanın öğrenilmesinde, çocuğun zaman içinde iki evreden geçtiğini, ardı ardına iki yarımküre becerisinin sıra ile işe karıştığını belirtir ve “sağ yarım küre disleksisi” (L tipi, Dil becerilerinin iyi, sağ yarımküre becerilerinin geri olduğu disleksi) ve “sol yarımküre disleksisi” (P tipi, Görsel algının iyi, sol yarımküre becerilerinin geri olduğu) şeklinde iki disleksi tipini ayırt etmek gerektiğini söylerler.
Bakker’e göre, okumanın hem görsel algı ile ilişkili, hem de semantik(anlama ilişkin) dilsel yönleri vardır.
Dolayısıyla okuma-yazmanın öğrenilmesinde hem sağ hem sol yarım küre sırasıyla rol alır.
Okuma öğrenmenin başlangıcı harflerin, yazının görsel algısal analizini gerektirir.
Çünkü okuma bilmeyen birisi için yazı, başlangıçta karmaşık birtakım görsel şekillerden ibarettir.
Bu nedenle başlangıç aşamasında yazı öncelikle sağ yarım küre tarafından işlenir.
Okuma biraz ilerledikten sonra ise artık görsel algı analizi biter.
Onun yerini okunan metnin semantik (anlamsal) işlenmesi alır.
Bu sürece de sol yarım küre aracılık eder.
Kelimeyi sağ yarım küre okur sol yarım küre anlar.
Okumayı öğrenme normal gelişiyorsa, önce sağ yarım küre tarafından işlenmeye başlanır ve bu öğrenme sürecinin bir yerinde bir “yarım küre değiştirme” (hemispheric shift) ortaya çıkar, okunacak parçanın işlenmesi bir yarım küreden ötekine, yani sağdan sola geçer.
Gerek L tipi gerekse P tipi Disleksilerde bu normal süreçten sapmalar olduğu görülür.
L tipi disleksi, sağ yarım kürenin az gelişmesi ve sol yarım kürenin fazla baskın oluşundan ileri geldiği için, bu çocuklar okumayı öğrenmenin en başından beri sol yarım küre stratejilerini kullanmaya çalışırlar.
Okumanın sağ yarım küre aracılığını gerektiren ilk aşamasını atlarlar.
Çünkü Bakker’in deyişiyle, “Yazının görsel algısal özelliklerini görecek gözleri(yarım küredeki beceri) yoktur”.
Bu nedenle L tipi disleksili kişiler okumayı öğrenme sürecinin en başından itibaren güçlüklerle karşılaşırlar.
P tipi Dislekside ise, tersine sol yarım küre daha az gelişmiş ve sağ yarım küre baskın olduğu için ve okuma başlangıçta değil de ilerledikten sonra sol yarım küre stratejilerini kullanmak gerektiği için, bu çocuklar öğrenmenin daha ileri aşamasında sorunlarla karşılaşmaya başlarlar.
Çünkü normalde yapmaları gereken “yarım küre değiştirme”yi yapamadıkları, sol yarım küre stratejilerini kullanmaya geçemedikleri için, başlangıçta olduğu gibi okumanın ileri aşamalarında da sağ yarım küre stratejilerine dayanmayı sürdürürler.
Elektriğin mucidi Thomas Edison Disleksi ve dikkat Eksikliği tanısı almıştı.
Disleksiyi Daha İyi Anlamak İçin Bir Metafor
Bir futbol takımının her bir oyuncusunu farklı işlevleri vardır.
Biri kaleci, biri savunmacı diğeri golcü olabilir.
Hiçbir oyuncu oyunun gerektirdiği tüm işlevlere tam olarak sahip olamaz.
Aynı şekilde herkesin beyin işleyişi de aynı olmak zorunda değildir.
Çünkü beyindeki sinirler arasındaki bağlantılar herkeste farklıdır.
Kişinin bir beceride usta olması diğer tüm becerilerde de usta olacağı anlamına gelmemektedir.
Okuma ve yazma gibi etkinlikler de bu becerilere dâhildir.
İnsanların sahip olduğu genel beyin işlevleri hiç kimsede TAM değildir.
Herkesin güçlü ve zayıf yönleri vardır.
Uzman Psikolog Ramazan Şimşek