Geçen gün bir mail aldım.
Mail nasıl endişe dolu anlatamam.
Maili atan annemizin bir yaşını henüz doldurmuş bir bebeği var.
Montessori eğitim materyalleri, dokunma kartları almış ama çocuk bunlarla pek de ilgilenmiyormuş.
Renkleri, bir gün gösteriyormuş bir gün göstermiyormuş.
İnternette onun yaşındaki çocuklar her şeyi yapıyormuş, onun çocuğu yapmıyormuş.
Sorusu şu; siz Demir’le aktivite yapmaya ne zaman başladınız?
Sanırım internette böyle sayfaların çok fazla olmasından dolayı evde aktivite yapmak bazen yanlış yorumlanabiliyor.
Yarışmacı, endişeli ebeveynlerin sayısı günden güne artıyor.
Öncelikle evde neden aktivite yapıyoruz?
Çocuğumuzla güzel vakitler geçirmek için.
Bazen amacını aşıyor etkinlikler, başarı odaklı oluyor. Oysa ki evde eğlence odaklı olmalıyız.
Biz çocuklarımıza illa renkleri, şekilleri, sayıları öğretmeye çalışmamalıyız.
Oyunlarda bunları araç olarak kullandığımızda, çocuk da keyif aldığında, öğrenme otomatik olarak gerçekleşir zaten.
Ama sürekli maviyi göster, hadi 10’a kadar say, hanimiş üçgen diye çocuğu sorgu suale maruz bırakırsak, çocuk keyif almaz ve keyif almadı etkinliği de tekrarlamaz.
Çocuklar politik değil, oldukları gibi “aman şu renkleri söyleyeyim de sevinsin kadıncağız” diye bir düşünceleri yok.
Olmasın da zaten.
Çok defalar anlattım, evde kovalamaca, saklambaç oynamak, dışarıda top oynamak, birlikte yumurta pişirmek, tost yapmak, ev temizlemek, nevresim takımının üzerindeki kelebeklerden bahsetmek, burnuna bip yapmak hepsi oyun.
Ve her çocuğun sevdiği oyun türü, yetenekli olduğu alan farklı.
O nedenle lütfen çocuklarımızı başkalarıyla kıyasmayalım.
Gelelim “Demir’le ne zaman oyun oynamaya başladınız?” sorusuna.
Ben oğlumla oyunlar oynamaya , kuvözden ilk çıktığı, kucağıma aldığım anda başladım.
Hatta o kuvözün, küçücük penceresinden ellerini, ayaklarını okşayarak, onunla konuşarak başladım.
Çıktığı an sarıldım sımsıkı sarıldım.
En güzel oyunun sarılmak, sevdiğini, önemsendiğini, fikirlerini saygı duyulduğunu göstermek olduğunu hiç aklımdan çıkarmadım.
Kucağıma aldım, sevgimle sardım ve bir daha da hiç bırakmadım…
Doç. Dr. Saniye BENCİK KANGAL