Yeni doğmuş bebek çok bencil bir varlıktır; her davranışı, hareketi, sadece kendi ihtiyaçlarını gidermeye yöneliktir.
Acıkınca ağlar, doyunca uyur, çevresindeki dünyanın farkında değildir. Hatta ilk zamanlarda annesinin bile ayrı bir varlık olduğunu anlamaz.
Bu ilk dönemde çocuğun iki önemli ihtiyacı vardır:
1) Karnını doyurma ve bakım,
2) Sevgi ve yakınlık.
Anne, çocuğu gerektiği gibi doyurup temiz ve rahat tutarsa, çocuk gittikçe ona bağlanır.
Anne yokken onu arar, görünce sevinir. Beş altı aylık bir çocuğun annesini görünce nasıl sevinçle gülümsediğini biliriz. Beslenme ve bakım ihtiyaçları tatmin olunca çocuk, önce annesine, zamanla da çevresindeki diğer kişilere güvenmeye başlar.
Annesi ağlatmadan doyurur, temiz ve rahat tutarsa çocuk da rahat ve güvenli olarak büyür.
Bunun tersine, zamanında doyurulmayan, uzun süre ağlatılan, altı sık değiştirilmeyen, sağlığına pek dikkat edilmeyen çocuk, büyüdükçe mızmız, küskün bir kişilik kazanabilir; başkalarına güveni az olur, huysuzluk etmeden kimseye derdini dinletemeyeceğine inanır.
Sevgi ve yakınlık göstermenin de önemi büyüktür.
Çocuğu sevip okşamalı, onunla konuşmalıdır. Yoksa kişiliğinin gelişmesi geri kalır. İnsanlarla hissi bağ kurmasını öğrenemez, sevginin önemini bilemez. Kimse ona değer vermediği için kendini sevgiye layık olmayan değersiz bir varlık olarak görür.
Oysa fizikî bakımı biraz eksik de olsa yeterli sevgi gören çocuk, sevilmeye layık olduğuna inanır ve dünyaya karşı iyimser olur.
Kısacası, bebek önce annesine, zamanla ailesine ve çevresine karşı güven duymayı öğrenmelidir. Bu güven duygusu, sevgi ve bakımdan kaynaklanır. Güven duyabilen çocuk ailesinin desteği ile yavaş yavaş olumlu bir yönde gelişir.
[quads id=1]
Benlik Saygısı Nasıl Gelişir?
Anne-babaların hemen hepsi çocuklarını sever, ama pek çok çocuk sevildiğini ve değerli olduğunu hissetmez. Benlik saygısı, sevilebilir ve değerli olduğunu bilmektir.
İnsanların mutlulukları ile benliklerine duydukları saygının seviyesi arasında doğru orantılı bir ilgi vardır. Benlik saygısı kibir ve kendini beğenme değildir, sağlam kişilik kazanmanın göstergesidir.
Kişinin fert olarak değerinden emin olmasıdır.
Sağlam bir benlik saygısı kişiyi büyürken karşılaşabileceği tehlikelerden ve tuzaklardan koruyan bir silahtır.
Çocuğa yaşıtlarının baskısına direnebilme gücü verir ve direnebilmek için bir sebep oluşturur.
Benlik şuuru uzun yıllar boyunca sürdürülen pek çok olay ve etkileşim sonucunda ortaya çıkan bir birikimdir.
Anne-babalar çocuklarının benlik saygısını geliştirmek için sürekli gayret göstermek zorundadırlar:
♦ Onun eşsizliğini vurgulayarak ve karşılıksız sevgi vererek, onun sevilebilir ve değerli olduğunu hissettirelim. Bu, çocuğumuzun her davranışını seveceğimiz ve onaylayacağımız anlamına gelmez. Kişiliğe saygı ile bozuk davranışı kabullenmeyi birbirinden ayırt etmek gerekir.
♦ İlgimizi onun üzerinde yoğunlaştıralım.
♦ Acılı veya öfkeli olduğu zamanlarda bile, onun bütün duygularını dinleyelim.
♦ Onu anlayalım,
♦ Açık, anlaşılır ve tutarlı kurallar koyarak, yumuşak bir disiplin kuralım. Bu, çocuğun sadece başarılı olduğunda değil; belli bir amaca ulaşmak için çaba harcadığında, olumsuz bir davranışta bulunmadığında ve hoş hareketler yaptığında onu pekiştirmek ve övmektir.
Çocuğumuzla kurduğumuz her iletişim ve etkileşim ona sevilebilir ve değerli bir insan olduğu mesajını verir. Zamanla bu mesajlar çocuğun kendisine bakış açışını etkiler.
[quads id=1]
Çocuğumuzun Özgüvenini Nasıl Sağlayacağız?
Kişisel güveni olumsuz yönde etkileyen şeylerden en başta geleni kendisi ile alay edilmesidir. Bunun da temelinde sevgi eksikliği yatmaktadır.
Hâlbuki ebeveyn, çocuklarına karşılıksız sevgi göstermelidir.
Karşılıksız sevgi, hiçbir öncelikli şartı ve durumu göz önüne almadan birini sevmektir. Birisini ne yaptığına bakarak değil de kim olduğuna dayanarak sevmektir.
Oğlum bir gün “Baba, derslerim iyi olmasaydı sever miydin beni?” diye sordu.
Kendisine “Tabi.” dedim. “Ben seni, derslerin iyi olduğu için değil, oğlum olduğun için seviyorum.”
Sevgi, şarta bağlı olmazsa karşılıksız sevgidir. Oğlumu derslerine göre sevseydim onu değil performansını sevmiş olacaktım.
Eğer çocuk, ebeveyninin kendisine gösterdiği sevgiyi hak etmediğini hissederse kendisini sevilmeye değer görmez ve sonuçta kendini sevmez.
Mantıki düşünelim: Çocuk kendini sevmezse başkalarının da onu sevmediğini düşünecektir. Çünkü kendini sevgiye lâyık görmemektedir.
Giderek “Ben hiçim” diye hissedecek; bu ise onun için çok yıkıcı ve harap edici olacaktır.
Çocuklarımıza onları sevdiğimizi söyleyelim. Bunu duymalıdırlar.
Hangi yaşta olurlarsa olsunlar bunu yapalım. Sevgi ve sevecenlik çocuğun başını okşayarak, el ele tutuşarak, kucaklaşarak, doğal bir şekilde ve kolayca belli edilebilir. Her yaştaki çocuğun sevecenliğe, kucaklanmaya ve ilgiye ihtiyacı vardır.
Çocuklarımızı hoş karşılayalım, onaylayalım. Buna muhtaçtırlar. Onları kişi olarak benimseyelim. Takdir edelim. Evde ve toplum içinde onlara iyi örnek olmak için çaba gösterelim.
Konuşurken “lütfen, teşekkür ederim” gibi ifadeler kullanalım. Nazikçe söyleyelim. Böyle yaptığımızda kendilerini önemli ve değerli hissedecek, kişisel görünümlerini geliştireceklerdir. Ayrıca bu hitap tarzı onlara öğretici olacak, kibarlığa alışacaklardır.
Özür dilemekten çekinmeyelim. Hatalarımızı kabul edelim. Geçenlerde kızıma yanlış anlamadan dolayı kızmıştım. Gereksiz yere kızmış olduğumu görünce özür diledim. Bu beni küçülttü mü? Aksine çocuğumun gözünde daha saygınlaştığımı düşünüyorum. Çocuklar babaların da hata yapabileceklerini, mükemmel olmadıklarını bilmelidirler. Böylelikle çocuk da hata yaptığında bunu kabullenir, özür dilemesini öğrenmiş olur.
Çocuğumuzla iftihar edelim. 6-7 yaşlarına gelince onları başkalarıyla tanıştırırken gözümüzde değerli olduklarını hissettirelim. “Bu benim oğlum veya kızım” derken ses tonumuzda kıymet verdiğimizi anlamalılar. Sakın olumsuz kelimeler kullanarak tanıştırmayalım.
Çocuğumuza okuma sevgisini öğretelim. Dizimize oturtup büyük coşkuyla kitap okuyarak erken yaşlardan itibaren okumayı sevdirebiliriz. Onlarla konuşurken bolca yapıcı kelime kullanarak kelime hazinelerini geliştirelim.
Bir işi, verilen görevi iyi yaptıklarında onları överek kendine güven ve benlik saygısı kazanmalarını sağlayalım, konuştuklarında ilgi gösterelim.
Çocuğumuzun televizyon ve diğer yayınlara ayırdığı zamanı sınırlayalım. Yatma ve ödev zamanlarına uymasını, yemeğini düzenli yemesini sağlayalım.
Çocuğumuzu sinirli, tartışmaya niyetli ve kötü bir ruh halinde gördüysek ona sarılalım, yanına sokulalım, okşayalım veya onun sevdiği diğer davranışları gösterelim.
Başarısız olduğu durumları sürekli konuşma konusu yapmayalım.
[quads id=1]
Çocuğa İlgi
Çocuklar doğdukları andan itibaren, kim oldukları ve insan olarak değerlerinin ne olduğu konusundaki görüşlerini anne-babalarının veya onlara bakan kişilerin tavırlarına dayanarak oluştururlar.
Çocuklar değerli olduklarını hissetmek için anne-babalarının ilgisine ihtiyaç duyarlar. İlk çocukluk yıllarında çocuğumuza ne kadar ilgi göstersek o kadar iyidir.
İlgi göstermek, birlikte zaman harcamaktır. Onunla oyun oynamak, kitap okumak, konuşmak, yürüyüşe çıkmak veya başka şeyler yapmaktır.
İlgi göstermek fark etmektir: Çocuğun ne yaptığını, ne söylediğini veya ihtiyacını fark etmek. Soru sorduğunda ve bizimle konuştuğunda onu gerçekten dinlemektir. Söylediklerinin ve yaptıklarının bizim için önemli olduğunu ona hissettirmektir.
Ancak onlarla konuşurken gözümüz televizyonda veya gazetede ise bu yanlıştır. Çocuğumuz bu tür ilgiyi yeterli bulmaz.
Çocuklar, harika olduklarının ve orada bulunmalarının çok hoş bir şey olduğunun anne-babaları tarafından gösterilmesine çok ihtiyaç duyarlar. Çocuklar anne-babalarının yüz ifadesinden, el hareketlerinden ve ses tonundan bile bunu anlayabilirler.
Bir anne 6 aylık bebeğinin gözlerine sevgiyle baktığında ya da onunla “cee” diye oynadığında, onun varlığından duyduğu mutluluğu ona iletmiş olmaktadır.
Bir baba 18 aylık kızının kendisine koştuğunu gördüğünde hemen eğilip kollarını açıyorsa onu kucaklayıp sarılıyor ve yüzüne öpücükler konduruyorsa o da bu mesajı ona iletmektedir.
[quads id=1]
Her İstediğine “Evet” Demeyelim
Çocuğumuza ilgi ve sevgi, onun her istediğine “evet” dememizi gerektirmez. “Hayır” demek, bazen insana dünyanın en zor işi gibi gelir. Özellikle de denecek kişi insanın kendi çocuğuysa.
Anne-babalar son yıllarda mutlu ve başarılı çocuk yetiştirmek için çocuklarının her istediği şeyi satın almaya, istedikleri her şeyi yapmaya başladılar. Sonuç ise istenilenin tam tersiydi. Kesin tavırla çocuğuna hayır diyemeyen aileler çocuğun kendini daha çok güvende hissetmesine değil, aksine çocuğun sınırları bilmemesine yol açmaktadır.
Çocuklar bir şeye sahip olabilmek için çalışılması gerektiğini, başarının değerini bu yüzden bilmemekteler. Hayatta da istedikleri her şeye, istedikleri anda sahip olabileceklerini sanmaktalar.
Gerçek hayatta bu olmayınca da çocukların kendine güvenleri kaybolmaktadır. Çocuk başarılı olmak, takdir edilmek ve bir şeye sahip olmak için çalışması gerektiğini anlayamamaktadır.
Daha da kötüsü hayatta karşılaştığı aksilikler karşısında kuvvetli bir şekilde ayakta kalamamaktadır. Ve hep birilerinin desteğine, onayına ihtiyaç duymaktadır.
Her istediği yapılan çocuk, istedikleri arasında derecelendirme de yapamamakta, istediklerinin hangisinin daha önemli ve öncelikli olduğunu anlayamamaktadır.
Sadece istemekte, istedikleri ailesi tarafından yerine getirilmektedir. Bu da doyumsuz çocukların ortaya çıkmasına sebep olmaktadır.
Ebeveynler Nelere Dikkat Etmeli?
Çocuklarını disiplin altına alabilen ebeveynler, onlara kendilerinden beklenen davranış şeklinin ne olduğunu ve bu beklentileri nasıl karşılayabileceklerini öğretmişlerdir.
Ebeveynlerinin kendilerinden ne tip davranışlar beklediğini anlayan çocuklar, ona göre hareket ederler, zihinleri daha az karışır.
Direktiflerimiz her zaman çocuğumuzun aklına yatmayabilir. Bazen verilmesi gereken tek mesaj: “Çünkü ben senin bunu yapmanı istiyorum”dur.
Bir ebeveyn olarak sorumluluğu üstleniyor olmamız onları rahatlatır.
İlgili anne-baba kural koymak ve çocuklarının davranışlarını yönlendirmek konusunda başarılıdırlar.
Çocukları ile yakından ilgilenirler.
[quads id=1]
İşte onların dikkat ettikleri noktalar:
• Çocukların televizyonda seyrettiği programları, interneti kullanış şeklini bilirler.
• Onların okuldan sonra ve hafta sonları nerede olduklarından haberdardırlar. Ayrıca bu konuda çocukların yalan söylememelerini sağlarlar.
• Çocuklarının okuldaki başarı ve performansının farkındadırlar.
• Yemek süresince televizyon kapalıdır ve haftada en az altı veya yedi kere çocuğuyla yemek yerler.
• Çocuk okuldan eve gelince evde mutlaka bir yetişkin bulunur.
Evet, çocuklarımız geleceğimizdir. Onlara yaptığımız yatırımlar hiç boşa çıkmaz.
Prof. Dr. Sefa Saygılı