Ne yazık ki günümüzde birçok eş, eşinin gözünde ve gönlünde;
Bir varmış, bir yokmuş gibi hayat sürmeye devam ediyor.
Yine, ne yazık ki birçok anne baba da;
Çocuklarının gözünde, ayni şekilde bir yaşam sürmektedir.
Hayatın koşuşturmasına aldanarak güncel uğraşılara kapılan birçok eş;
Eşinin ilkokul anılarını öğrenemeden yaşlanıyor.
Eşinin çocukluk hayallerini ve heyecanlarını bilmeden ömür geçiriyor.
Hatta, eşinin ilkokul anılarını merak dahi etmiyor.
Eşinin çocukluk dünyasına yabancı olduğu halde ona ‘eşlik’ yaptığını zannediyor,
Onun hayat arkadaşı olduğunu iddia ediyor…
Eşinin, kendi eğitim hayatını sonlandırmak zorunda kaldığı ilkokul yıllarında, ailesi için gösterdiği fedakarlığına tanık olmadan, o dönemdeki özverilerini öğrenmeden eşini anladığına inanıyor.
Oysa;
Bir yastıkta kocamak üzere hayatını birleştirdiği eşinin yaşam çizgisini oluşturan yılları, onun çocukluk yılları ve ilkokul yıllarıydı.
Diğer taraftan;
Ne yazık ki birçok çocuk, annesinin babasının İlkokul hatıralarını dinleyemeden büyüyor.
Onların ilkokul öğretmenlerini hayal edemeden çocukluğunu geçiriyor.
Ebeveynlerinin;
Doğup büyüdükleri evlerini,
Çeşitli oyunlar oynadıkları taşlı sokakları,
Oyunlarının isimlerini, ağladıkları güldükleri olayları,
Üzüldükleri coştukları konuları bilmeden, öğrenmeden annelerini, babalarını tanımaya çalışıyor.
Ama bir türlü olmuyor…
Çünkü bugünün anneleri babaları;
Çocuklarının bilmedikleri, tanımadıkları, uzak diyarların, ecnebi kültürlere ait insanların yazdığı masallarla, hikayelerle, oyunlarla, sanal bir dünya ile yetiştiriyor çocuklarını.
Üstelik;
Çocukların İhtiyaçları oldukları her hatıranın, her olayın, her hikayenin kahramanları olan anneleri babaları karşılarında durup dururken…
Bilmelisiniz ki çocuğunuzun, sizin;
Palabıyıklı anılarınıza,
Maharetli mutfak hikayelerinize,
Güçlü kuvvetli kahramanlık hatıralarınıza değil…
Sizin acemice geçen çocukluk ve ilkokul anılarınıza ihtiyaçları var.
Çocuklar;
Sahte kahramanların, sanal kalemlerin ‘uyduruk’ masallarına, derme çatma hikayelerine, ‘mecbur’ kaldıkları için katlanıyorlar.
Ne eşinize ne de çocuklarınıza çocukluk ve ilkokul anılarınızı, hayallerinizi, capcanlı hikayelerinizi, taptaze hatıralarınızı sunmadan…
Onların sizi layıkıyla sevebilmelerini, tanıyabilmelerini istemeye hakkınızın olmadığını bilmelisiniz.
Dikkat ettiyseniz;
Gerek sizin gerekse birçok kimsenin hafızasının ve ruhunun mahrem bir köşesinde acı ya da tatlı çocukluk hikayeleri ve bir ilkokul öğretmeni vardır.
Ama;
Birçok kimsenin hatıralarında her zaman tazeliğini koruyan bir lise hayatı ve lise öğretmeni yoktur.
Bu bize;
Bir çocuğun hatıra defterinin iki tür anı ile dolu olduğunu göstermektedir.
Biri, 0-7 yaşına kadar ve oradan ergenlik dönemine kadar geçen çocukluk yıllarının izleridir.
Evi, mahallesi, sokakları, semtidir.
Diğeri de İlkokul çağında yaşadıklarının hayallerindeki fotoğraflarıdır.
İşte, eşler birbirlerinin temelden tanımalıdır. Bu onların birbirlerine katlanabilme katsayılarını artıracaktır. Her eş, birbirinin ruhunu şekillendiren faktörleri bilirse ona göre adım atar ve eşini kırmaktan kurtulur.
Öte yandan, çocuklar da annelerinin babalarının bugünkü hallerini şekillendiren çocukluk anılarını öğrenirlerse, onlarla bağları güçlenir, ailelerine aidiyetleri artar.
Çünkü, ebeveynlerinden korkma, çekinme, ürkme sebepleri ortadan kalkmış olur.
Bilirler ki, anneleri de babaları da bir zamanlar kendileri gibi acemilik, sakarlık, beceriksizlik dönemi geçirmişlerdir.
Böylece, rahat bir nefes alarak güvenleri artmış olur.
Kendine güveni artan eşler ve çocuklar, daha bir şevkle ve istekle çocukluk, eşlik ve ileride ebeveynlik yapma gücü elde etmiş olurlar.