“Yeni Medya ve Aile” çalıştayından aklımda kalan bazı cümleler vardı.
O cümlelerin altını doldurup sizlerle paylaşmak istedim.
“Oyun kiminse, çocuk onundur!”
Oyunların çocuklarımız için ne kadar önemli olduğunu hatırlatan ve yetişkinleri hafifçe dürten bir cümle.
Dijital oyunlarda çok fazla marka reklamı, şiddet, cinsellik ve cinsiyetçilik söz konusu.
Ya oyun üreten dünya devi şirketler para kazanmanın ötesinde idealler taşıyorlarsa?
Ya çocuğum bu oyunları oynarken zihnen ve ruhen zarar görürse gibi tedirgin düşünceler oluşturuyor insanda.
“Geçen gün elektrikler kesildi. Meğer evde ne güzel insanlar varmış!”
Edison ampulü keşfettiğinde akşamları artık birbirimizi daha rahat göreceğiz diye düşünmüştür muhtemelen.
Ama geldiğimiz nokta ortada. Aile bireyleri salonda bir araya gelmek için elektriğin gitmesini bekliyor.
Telefonların şarjı bitmeden evde sohbet başlamıyor.
Bu yüzden ev içi iletişim bitkisel hayata girmeden teknolojik cihazların fişlerini arada bir çekmeli.
Çünkü bitkisel hayata girdikten sonra çekilen fişler başlangıç değil, son oluyor.
“Çorba pişirir gibi çocuk pişirilmez!”
Türkiye’de aileler çocuklarına günde ortalama on dakikanın altında zaman ayırıyormuş.
Yani çorba pişirme süresinden az.
Bu arada bir hatırlatma.
Çocukla birlikte film seyretmek, aynı odada farklı işler yapmak ve beraber AVM’de gezmek çocukla ilgilenmek anlamına gelmiyor.
Ona göre yani!
“Sokakları tekrar kazanmamız lazım!”
Çocuklar sokaklardan çekilip evlere kapandığından beri evlerde huzur hızla azalıyor.
Sokağa çıkmayan çocuklar, gerçek hayatla tanışmadan hayata atılıyorlar.
Gerisi hayal kırıklığı, zorluklar karşısında hemen pes etme, psikolog ziyaretleri vs.
Sokaklar, site bahçeleri ve parklar yeniden çocuklara kavuşmalı.
Bu bölümü okurken “Ama sokaklar çok tehlikeli” diyen varsa, inanın evde tablet başında geçirdiği saatler çok daha tehlikeli!
“Bağımlıların üç özelliği”
Çalıştayda açılış konuşmasını yapan Nevzat Tarhan, dijital bağımlıların üç özelliği olduğunu söyledi;
1- Öz bakımları zayıf oluyor. Kişisel temizliklerine özen göstermiyorlar. Sıcak yemek yemiyorlar.
2- Dinî, millî ve ideolojik aidiyetlere gerek olmadığını düşünüyorlar.
3- Evlilik kurumunu gereksiz görüyorlar.
Nasıl? Bayağı tanıdık geldi, değil mi?
“Görmemişin çocuğu olmuş, çekmiş fotoğrafını, paylaşmış.”
“Sosyal medya anneciliği” diye bir kavram türedi son zamanlarda.
Bazı anneler durup dururken çocuğuyla selfie çekip altına,
“Aşkım, hayatım, her şeyim, varoluş sebebim vs.” yazıyor ve paylaşıyor.
Bu duygusal çağlamaların sebebini uzmanlar henüz bulamadılar.
Çocuklarını sosyal medyada seven ve aile içi özel hayatlarını tüm sıkıcılığıyla bizimle paylaşan anneler!
O çocuk sadece size bu kadar tatlı geliyor.
Bize göre gayet sıradan bir çocuk işte.
Yapmayın!
Ayrıca çocuğunuzu ne kadar çok sevdiğinizi bize ispat etmek için niye bu kadar uğraşıyorsunuz?
Birileri aksini mi iddia etti?
Yoksa başka bir durum mu var?
Salih Uyan
-Türkiye Gazetesi