Bir kaç gün önce küçük oğlum, kızıp pipisini parkta arkadaşına gösterdi.
Sahneyi gördüğüm an, beynimden kaynar sular döküldü, sanki.
Anne oldum olalı, hiç bu kadar hayal kırıklığı yaşadığımı hatırlamıyorum.
Bu yaptığın hiç doğru değil Yiğit, hemen eve gidiyoruz, diyerek onu eve getirdim.
O kadar sinirlendim ki, onu yatak odasına götürdüm, sen burada bekle beni, diyerek odadan çıktım.
Kan beynime sıçradı derler ya, tam öyle bir haldeydim.
O sinirle hareket etmemek için gittim elimi yüzümü yıkadım.
Sakinleşmeye ihtiyacım vardı. Nasıl böyle bir şey yapabilir!
Demek ki ben hiç bir şey öğretememişim, diye kendimi yemeye başladım.
Gittim bir bardak su aldım. Suyu içtim, derin bir nefes aldım.
Sonra Yiğit’ in yanına gittim ve oturdum.
Hâlâ çok gerginim ama. Hatta üzüntüden ağlamak üzereyim.
Sonra Yiğit’e döndüm.
Bana kaygılı gözlerle bakan bir çift göz görünce öfkem bir anda soğudu.
Sonra düşündüm; sen kazık kadar kadınsın.
Hâlâ bile doğrusunu bildiğin yanlışlar yapmıyor musun!
Çocukça bir hareket işte.
Senin kaygın niye?
Dilek Cesur’un oğlu parkta pipisini açtı mı?
Hadi itiraf et kendine.
O an toplum baskısı yüzünden gerildin.
Sakin ol kızım sakin!
Çocuk o çocuk!
Kimin çocuğu olduğu önemli mi?
Her şeyi mükemmel yapamazsın.
O hata yapacak, sen bir daha doğruyu göstereceksin.
Sabırla şefkatle…
Çocuğumun çocukça davranıştan, sırf başka biri “Ne biçim çocuk büyütmüş” diyecek diye utanacak değilim ya!
Bu yüzden onu hırpılamayacaktım.
Sonra sordum, neden?
Bir nedeni yok tabi.
O an kızmış ve tepkisini öyle göstermiş.
Sakin sakin konuştum onunla ama bu şekilde davrandığı için onu o gün bir daha dışarı çıkarmadım.
Bir daha anladım ki, çocuk büyütmek gemi de kaptan olmaktır.
Bazen deniz dingindir, bazen de fırtınalı…
İyi bir kaptan şartlar ne olursa olsun dümeni asla bırakmaz.