Hayatlarımızı çocuklarımıza göre endekslediğimiz şu devirde, çocuklarımız için neyin daha doğru olduğunu bulmak, düşündüğümüzden daha zor olabiliyor.
Okuyup araştırdığımız şeylerle, tecrübe ve şartlarımız arasında kalmak gerçekten çok sinir bozucu bir durum.
Organik bir çocukla, modern bir çocuk yetiştirmekte bunlardan bir tanesi.
Bir taraftan bencil bir dünyadan, sterilize edilmiş; temiz ve bozulmamış bir zihinle, doğal yaşamın içinde komşuluğun, yardımlaşmanın, samimiyetin, fiziksel ve ruhsal vericiliğin olduğu ve her yediğini doğadan toplayan, çevreyi kitaptan değil, gezip görerek öğrenen, sentetik hayattan uzak, toprağa ve üretkenliğe yakın ama kısıtlı imkanlarla hiç fark edilemeyecek olan organik bir çocuk yetiştirmek mi?
Yoksa her türlü imkanların olduğu, tuttuğunu koparan, adamına göre davranan, ezilmeyen, sürekli yarış haline koşuşturan, her şeyden haberi olan, istediği her şeye ulaşabilen, üst sevide kariyer sahibi olmak için yeterince alanı olan ve benzerlerine fark atabilmek için türlü uğraşlar verilmesi gereken, bunlar içinde eş, dost, akraba hatta anne babayla bile ilişiğini kesebilecek kadar ileriye giden, modern bir çocuk yetiştirmek mi?
Birde yaşadığımız yerde, kendi standartlarımız ölçüsünde en iyi şekil de yetiştirmek var. Bunun da en kaçınılmaz tarafı büyüyen çocuklarımız üniversite zamanı kendi tercihleriyle karşımıza çıkıp beklemediğimiz kararlar alabilmesi.
Ara tercihler insan sayısı kadar olabilir. Bu soruların uzunluğu kadar cevaplarda o denli uzuyor.
İstisnalar dışında genelleme yapacak olursak karşımıza 3-4 çeşit tercih çıkıyor. Her bir seçeneğin kendine ait artı ve eksileri var. Örneğin:
Geleneksel ve natüralist çocuk; doğal beslenen, üreten, saygılı, aile kavramı sağlam, çalışkan, değerleri ön planda bir geleceğe sahipken, büyük şehirlerde kavram karmaşası yaşayacak ve ilerlemek istemesi durumunda imkanları kısıtlı olacak, şehir insanın kurnazlıklarına sahip olmadığından kandırılması ve ezilmesi gibi durumlar karşı karşıya kalabilecek.
Teknolojik; bunlar bilimin her fırsatından yararlanabilip her türlü imkana sahip olabilecek bir geleceğe sahipler. Öyle yada böyle “bilim çağının kurdu olmak”tan dolayı pastadan payları oldukça büyük.
Ama aile içi ve toplumda genelde asosyal bir yapıya sahipler. Değil doğaya, odadan odaya bile çıkmaları ciddi sorun olabiliyor. Fiziksel iletişim ve kendilerini ifade etmekte başarısız olabiliyorlar.
Kariyer ve statü sahibi; Toplumda en fazla kabul gören “gelecek” kavramı bu galiba! Herkesin çocuğu için umduğu bir kariyer alanı var. Çoğunlukla çocuklarımızı yönlendirdiğimiz ve en fazla fedakarlıkta bulunduğumuz “kariyer sahibi” çocuk yetiştirmek, avantajları kadar dezavantajları da barındırıyor.
Çocukluktan beri kreş, okul öncesi, okul dönemi, sınavlar,lisanslar, lisans üstü…meslek, terfi…..emeklilik…Devam eden bir koşuşturma sonrası arada kaçırılmış bir sürü güzellik.
Aileleri için durum futbol antrenötlüğünden farksız.
Değerler eğitimi “kurtlar sofrası” mantığı.
Çocukluktan beri kazanılmış bireysel çıkarlara dayalı toplumsal ilişki.
Popüler; Evet son 10 yılda iyice artan internet ve sosyal medyanın yayılmasıyla çılgıdan çıkan bir tercih. Bunun iyi tarafı nedir bilemiyorum ama, hatıra değer sayıda ailenin çocukları için planladıkları gelecek bu.
Karar verme yetisi olmayan bebeklerin reklam ve dizilerde oynatılması.
Reşit olmayan okul çağındaki çocukların +18 yerlerde dans edip, şarkı söyletilmesi.
Çocuğunun her halini medyada yayınlayıp takipçi kazanmanın planını yapılması, bunun çok ciddi bir tercih olduğunu gösteriyor.
Gülhanım Polat
[zombify_post]