Çocukların göbek bağı doğduklarında kesiliyor ama galiba biz kesilmesin istiyoruz.
Hatta kesilmiş göbek bağını bile çocuğumuzun geleceğini garanti altına alalım diye kullanıyoruz.
‘Çocuğumun göbek bağını evde tutuyorum ki, bana bağlı olsun’ diyor biri.
Çocuğunun sana bağlı olması göbek değil, gönül bağıyla ilgilidir. Orayı beslememiz gerek, diyecek oluyorum, susuyorum.
Çocuğum dindar olsun diye göbek bağını caminin bahçesine gömdüm, diyor bi diğeri. Dindar olsun diye caminin bahçesine hurafe gömmesek de, çocuklarımızı camilere götürsek, koşup oynamalarına ses etmesek diyesim geliyor.
Beriki bilmem ne üniversitesinin bahçesine gömeyim de o üniversiteyi kazansın diye düşünüyor. Beşik kertmesi gibi, beşik akademisyeni yapmış çocuğunu.
Çocuk daha kundak içinde ama gideceği okul, okuyacağı bölüm belli .
Neden?
Çünkü göbek bağını gömdük biz, kaçarı yok o okula gidecek.
Oysa başarı için okul seçiminden çok önce çocuğun ilgileri, yetenekleri gelir.
Orayı görüp, beslemek gerekir…
Ben yavrularımın göbek bağını bir kutuya koydum, ileride, büyüdüklerinde daha pek çok hatıralarıyla birlikte ellerine vereceğim.
Diyeceğim ki; ‘Hayata göbek bağıyla bağlı başladık, o burada kutunun içinde…’
Sonra elimi koyacağım kalplerinin üzerine; işte diyeceğim buradaki de gönül bağımız, o hiç kesilmedi, bu kalp attıkça da gönlümün yakut kutusunda muhafaza olacak, üzerinde de tek tek her birinizin ismi yazacak…
Hatice Kübra Tongar – Bağırmayan Anne