Bir annenin babanın çocuklarına bırakacakları en kötü miras;
– Ne mesleksizliktir,
– Ne parasızlıktır,
– Ne akademik anlamda eğitimsizliktir. En kötü miras, farkına varmadan çocuğu adeta “dünyadan dışlamalarıdır”.
Bir çocuk için de bundan ağır bir yük olamaz.
Aileyi en çok tedirgin eden temel sorunlardan biri ve genellikle önüne geçemedikleri konu, çocuğun sosyalleşmede sorun yaşamasıdır.
Okulda, sokakta, dış dünyada yeteri kadar arkadaşının olmamasıdır. Her ne kadar, birlikte olduğu bir çok çocuk varsa bile, onların arasına karışamaması, onlarla ortak oyunlarının ve etkinliklerinin içinde bulunamayışıdır.
Çocuğun canını acıtan bu sorunun birkaç sebebi vardır.
Bunların en önemlilerinden biri de, çocuğun küçük yaştan beri üyesi olduğu ailesinin uzak ya da yakın eş, dost ve akrabalarının “tümünü” bir şekilde ve bir vesileyle tanımaması, onlarla sağlıklı bir iletişiminin olmamasıdır.
Çocuğun, akrabalarının;
– Kimler olduklarını,
– Onların kendisinin nesi olduklarını,
– Nerede yaşadıklarını,
– Ne işle meşgul olduklarını,
– Kaç çocukları olduğunu,
-Toplam kaç hısım akrabasının olduğunu…bilmemesi, çocuğun o andaki ve gelecekteki güven duygusunun, var olmuş olsa dahi yerine oturmasını engeller. Çocuğun “yalnızlaşmasına” sebep olur.
Çocuk arkadaşlarına karşı;
– Hısım akrabalarının varlığı ile,
– Onların sayısının çokluğu ile,
– Onlarla yılın belirli dönemlerinde hep görüşmesiyle,
– Uzakta olanlarıyla ise aynı dönemlerde sürekli telefonla konuşuyor olmasıyla “hava atmak”, sevincini göstermek ve övünmek için adeta can atar.
Bitmedi, bunun dışında;
– Ailesinin komşularının çokluğu ile,
– Onlarla sık sık görüşmesi ile,
– Babasının mesai arkadaşları ve onların aileleriyle ailece tanışması ile,
– Evlerine ara ara gelip giden misafirlerinin var oluşu ile,
– Annesinin babasının tanıdıkları, bildikleri, selamlaştıkları insanların fazlalığı ile…dış dünyada “moral” bulur, motive olur.
Biz sizlere;
– Dargın ya da barışık olduğunuz,
– Uzak veya yakın düştüğünüz,
– Sevdiğiniz ya da sevmediğiniz, hoşlandığınız veya hoşlanmadığınız bütün uzak-yakın bu insanlarla, ailelerle, komşularınızla, akrabalarınızla “can ciğer” olmalısınız demiyoruz ki.
Yapmanız gereken, “çocuklarınızın hatırına” da olsa saydığımız bu insan ve aile topluluğu ile selamı sabahı kesmemenizdir.
Yüz yüze görüşmenizin “zor” olduğu kesimle ise, yılın bir çok önemli gün ve gecelerinde telefonla görüşerek, çocuklarınızı “mutlaka” işin içine katmanızdır.
En önemlisi de nedir bilir misiniz?
Çocuğunuz ileriki yaşlarında, hatta çocukluk çağında da sizden habersiz de olsa bunun bir yolunu arama bulma ihtiyacı hisseder ve bunu bir şekilde başarır.
İşte o zaman siz aile olarak, yakınlarınıza karşı büyük bir mahcubiyet içine girebilirsiniz.
Bu olayın tam tersi de gerçekleşebilir.
Şöyle ki;
Çocuğunuz büyüyüp evlendiğinde alışık olduğu şu akrabalarından uzak kalma durumunu zamanla “benimseyebilir”.
Hoşuna da gidebilir. Koca yetişkin olduğu halde, aile kurduğu halde, çoluk çocuğa karıştığı halde, amir, memur, müdür, saygın bir işveren olduğu halde hiçbir akrabasıyla irtibata geçmez.
Önerseniz bile reddedebilir, çoğunlukla da beceremez, ihmal eder. İşte bu durumda bazı akrabalarınızla görüştüğünüzde, çocuğunuzun soğuk ve ilgisizliği gündeme gelir ve yine mahcubiyet yaşamaktan kurtulamazsınız.
Dr. Yaşar Kuru