– Anne lütfen, bir dondurma daha.
– Senin bugünlük hakkın bir dondurma, başka olmaz.
– Evet anneciğim çok iyi anladım, başka dondurma yok. Teşekkür ederim.
– (Çocukta ısrar da yok teklif de yok)
***
– Ne olursun anne, bir kalem daha alır mısın?
– Elindeki bitmeden olmaz.
– Pardon anne, seni çok iyi anladım, bir kalem yeter.
– (Yine, ısrar da yok teklif de.)
***
– Ay anneee, şu güneş gözlüğüne bayıldım. Onu bana alırsan, ne istersen yaparım.
– Hayır kızım, gözlüğün var. İkincisine gerek yok, israf.
– Tamam şimdi anladım, ikincisi israf. Kusura bakma anneciğim.
– (Tekrar ısrar da yok teklif de).
***
Annesinin makul ve mantıklı gerekçeler ileri sürerek çocuğun isteklerini yerine getirmemesi karşısında durumu hemen kabullenmesi, itiraz etmemesi, tekrar istekte bulunmaması, isteklerinde ısrar etmemesi hiç de hayra alamet çocuk tavrı olmasa gerektir.
Çünkü;
Bırakın bir çocuğu, biz yetişkinler olarak hangi haklı talebimize, hatta hangi haksız talebimize bile olumlu yankı vermeyen bir arkadaşımıza, bir devlet dairesi görevlisine, çalıştığımız işyerinde zamlı maaşımızı bildiren muhasebeciye itiraz etmeyiz, daha fazlasını istemeyiz, hatta ve hatta ısrar etmeyiz, hiç düşündünüz mü?
Muhatabınız çocuk olunca ise, ebeveyn olarak peşin peşin itiraz, ısrar, direnme, tepinme beklemez misiniz? İşte bunlar doğru ve olması gereken çocuk tavırlardır.
Peki, baştaki gibi tavır sergileyen çocuk, acaba nasıl bir ruh haline sahiptir ve “gelecekte” onu ne gibi tehlikeler bekler?
Özetle çocuğu anlamlandırmaya çalışalım:
1. Karar vermede sıkıntı çeker.
2. Ne yapmak istediğini mırıldanır durur, ama tercihini kullanamaz.
3. Satın almak, elde etmek istediği hemen her şeyin iyi ya da kötü mü olduğunun teyidini başkalarından almaya yatkın olur. Öyle ki, eşini seçmede bile danışmadığı yakını kalmaz.
4. Kendisinin, başkalarınca yönetilmesine razı olur, izin verir.
5. Hemen bütün kararlarında, çevresinin görüşüne göre hareket eder…vs.
Oysa bir süre ısrar eden, direnen, hatta olmazsa öfkelen çocuk şunu söyler:
– Ben varım.
– Beni görün.
– Benim de haklarım var.
– Kabul edin ya da etmeyin, o sizin sorununuz.
– Benim sorunum ise, kendimin duyulması, isteklerimin kabulü için dayatmamdır.
– Bana kulak vermelisiniz. Beni anlamaya çalışmalısınız.
Sonuç olarak;
Çocuğun isteklerinde ısrar etmesi, diretmesi, yalvarması, hatta öfkelenmesi demek, ebeveyni ile arasına mesafe koyması demek asla değildir.
Aksine bunlar, anneyi çocuğa yaklaştırıcı özelliklerdir.
Halbuki ruhsal ya da fiziksel şiddet öyle değildir.
Galiba anneler öfke ile şiddete bazen aynı anlamı yükledikleri için çocuklarıyla bol bol çatışmak zorunda kalıyorlar.