Şu anda, İstanbul-Kurtköy şehirler arası otobüs bekleme salonundayız. Masamız müsait olduğu için yirmi beş yaşlarında genç çift izin isteyerek masaya oturdu.
On dakika geçmeden delikanlı kantinden iki tepsi getirdi. Birinde iki dürüm, diğerinde çorba vardı. Delikanlının, çorbayı eşine aldığı belli oldu. Kaşıkla eşine çorbayı kendi elleriyle tattırdı, “Ben sana dedim güzel diye” deyip dürümlerine yöneldi.
Genç bayan çorbayı bitirdi. Ardından, eşinin uzattığı dürümün birini yemeye başladı.
Asıl konu şimdi başlıyor.
Hanımefendi, yarıladığı dürümü eşinin ağzına kadar uzatıp bir yudum almasını söyledi, azıcık ısrar etti ama delikanlı başını yana çevirip reddetti.
Hafiften derin nefes alan genç bayan, dürümü yemeye devam etti. Ancak, eşinin bir yudum almamasını içine sindiremedi. Tekrar eşinin ağzına kadar dürümü uzattı. Delikanlı aynı tavrı sergileyerek ısrarla reddetti. Hanımefendi de bozuntuya vermeden dürümü bitirdi.
Olay bu kadar.
Sonuca değinecek olursak;
Hanımefendi, eşinin tavrına içten içe bozuldu diyebiliriz. Onun amacı, eşiyle bir şey paylaşmaktan ibaretti. Eşi bir yudum alsaydı, çok mutlu olacaktı. Ama almadı.
Kimi erkek, eşinin benzer ikramlarını gereksiz gördüğü için reddedebiliyor ve böylece büyük bir fırsatı kaçırmış oluyor.
O fırsat, eşinin gönlüne bir santim daha sokulma fırsatıdır.
Dr. Yaşar Kuru
———