Okul çağındaki çocukla muhatap olan bir çok yetişkin, hiç farkında olmadan çocuğa rahatlıkla “kaygı” virüsü bulaştırabiliyor.
Özellikle de;
Oğlu okula giden anneler babalar ve torunu eğitim çağında olan büyük babalar, büyük anneler bu konuda oldukça maharetlidirler (!).
Oysa;
Tıpkı bir atmaca gibi, çocuğunuza, torununuza ve öğrencilerinize kaygı virüsü bulaşmasına izin vermemelisiniz.
Çocuğu adeta yılandan korur gibi kaygı virüsünden korumalısınız.
Kaygının ilk bulaştığı yer, aile ortamı, sonra da okullar olabilmektedir.
Hiç bir anne baba ve öğretmen ya da eğitmen, farkında olarak bunu yapmaz.
Ancak ne yazık ki çocukların çoğu kaygılıdır.
Özellikle de eğitim çağına ve ortamına girdiklerinde, kaygıları adeta gözlerinden okunabilmektedir.
Kaygının kaynağı;
– Anne baba veya öğretmen tarafından “değerlendirilme” korkusudur.
[adace-ad id=”300003″]
Örneğin:
– Getir bakalım ödevlerini bitirdin mi?
– Dur bakalım dersine çalıştın mı?
– Söyle bakalım Türkiye’nin en yüksek dağı hangisidir?
– Bil bakalım 7 kere 9 kaç eder?
– Say bakalım, kaç bölgemiz var?…vs.
Bunlar, muhatabı çocuk olanın “falsolu” sorularına birer örnektir. Soru hatalı olunca, kaygılı düşünme sonucu kaygılı davranış da gelişir.
Yani;
“Söyle bakalım”,
“Bil bakalım”,
“Say bakalım”
“Dur bakalım”… formatındaki her soru kaygı virüsü taşır.
Çocuk bu tür virüslü sorular karşısında;
Bildiğini unutabilir.
Gördüğünü hatırlayamayabilir.
Anladığının farkında olamayabilir.
Doğrusu nedir?
Çocuğa sorular nasıl sorulmalı?
Çocuğun bilgisi nasıl ölçülmeli?
[adace-ad id=”300003″]
İlk örneklerden başlayarak çok kısa olarak diyebiliriz ki;
– İlk iki konuda soru sorma hakkı ebeveynin değil, öğretmenindir. Formatı da o olmamalıdır.
– Ben Türkiye’nin en yüksek dağının hangisi olduğunu merak ediyorum. Bunu nasıl öğrenebilirim acaba?
– Diğer sorular da buna benzer yöntemle sorulursa, çocuğunuza, öğrencilerinize, torunlarınıza kaygı bulaştırmadan onun neyi ne kadar bildiğini çok kolay öğrenebilirsiniz.