“Beni ne kadar seviyorsun? Beni seviyor musun?” soruları sanırım şuan ki toplumda yaşanan ilişkilerdeki en büyük sorunu dile getiren sorun.
“Seviyorum” cevabı ile bile yetinemiyoruz artık.
Çağımızın sorunu ruhsal hastalıklar.
Bedenin değil, ruhun doyamaması gibi geliyor bana.
Çaresizce sevgi arayışları, karşılıksız yaşanan sevgiler, kontrolü kaybeden evlilikler.
Herkes şikayetçi.
Herkes birbirinden şikayetçi tabiri daha doğru bir söz olacak.
Kimsenin kimseye tahammülü yokken tek sorun ’Beni seviyor musun?’
“Hayır” cevabı gelse sanki rahatlayacağız. ‘Bak ben biliyordum’ diyeceğiz ve içimizde yağar eriyecek. ‘Evet, seviyorum’ cümlesinin karşılığı hep bir buhran.
İnsan kendi ruhunu, kendi doyuramaz ise nasıl bir başkasının sevgisiyle o ruhu doyurabilir?
Deneyimledim, gözlemledim, yaşadım ve kitabını bile yazdım herkes Uyanış’a geçsin diye.
İnsan kendi kendisine şefkat göstermez ise tüm dünya bir araya gelip “seni çok seviyorum” dese yine de tatmin olamaz.
İlişkilerde son zamanlarda bağlılık kavramının yerine, bağımlılık kavramının geldiğini düşünmekteyim.
Danışanıma aynanın karşısında sık sık kendine ‘Seni seviyorum’ de diyorum.
Gelen cevap; “Elime ne geçecek ki”.
Biz birilerine seni seviyorum derken elimize bir şey geçmesi algısı içinde miyiz acaba?
Kendinize aynanın karşısında sık sık “seni seviyorum” demeyi ihmal etmeyin.
Bağımlı olan ilişkilerde gerçek bir sevginin olduğunu düşünmüyorum. Çıkar ve menfaat olan bir ilişki olarak algılıyorum ben.
Bilinçaltı da bu pazarlığa oturmuyor zaten. Siz birisine seni seviyorum cümlesini ya da daha güzel bir şeyi söylerken, fazla fedakarlık yaparken, bunun altında beklenti ve pazarlık var ise, bilinçaltınızdan bir ses yükseliyor:
‘Hay hay üstadım sen sürekli çaba harcamayı, emek vermeyi, fedakarlık yapmayı istiyorsun. Acı istiyorsun o zaman sana bunları yaşatacak insanları hayatına çekelim.’
Zaten yapılan fedakarlıklar, verilen emekler de ilişkide yaşanan tartışmalarda hemen karşı tarafın yüzüne vuruluyor.
Şu algıdayız çoğu zaman da:
‘Dur ben şuna bir fedakarlık yapayım, iyi davranayım da aman benimle kavga etmesin, kaybetmeyeyim onu, susayım. Böyle yaparsam beni sever.’
İşte böyle bir dünya yok.
Bu tamamen korkulara yönelik bir ilişki yaşama. O korku da gün gelir hoop çıkıverir karşınıza ve yaşarsınız.
Hayatta önceliğinizi kendinize verin.
Fedakar olmak, sürekli kendinizden, ödün ve taviz vermek değildir.
Bir taraf feda ederken, diğer taraf kar elde ediyorsa bunun ismine gerçek fedakarlık denmiyor ne yazık ki.
Kendinizi şımartın.
Ketum olun demiyorum fakat ilişki yaşarken, korkularınızı bulun ve yok edin diyorum.
Toplumsal yaşantımız teknoloji çağındayken, her şey yeterince hızlıyken siz yavaşlayın ve bedeninizin, ruhunuzun farkına varın diyorum.
Beklentiler hayal kırıklığı yaşatır, teslimiyet mucize. Sevgi pusulanız, kalbiniz rotanız olsun her zaman.
Sedef Sade