Bir bebeğim olsa altı aydan küçükse bool bol kucaklar, kulağına güzel sözler fısıldardım.
Onu her gün dışarı çıkarır minik ellerini çimlere, çiçeklere, ağaçlara, toprağa dokundurur, havanın teninde gezmesine izin verirdim.
Ona çevrede duyduğum sesleri anlatırdım.
Kuşların cıvıltısını, arabaların gürültüsünü, rüzgarın fısıltısını dinletirdim.
Usul usul şarkılar söylerdim kulağına.
Ruhumuza iyi gelecek müzikler dinletirdim.
Kocaman resimleri olan kitaplar gösterirdim.
Farklı dokunsal ögeleri olan kitaplar alırdım.
Minicik parmaklarını kitapların üstünde gezintiye çıkarırdım masalımı anlatırken.
Her gün yıkardım sonra. Suyun içinde onunla oynardım.
Suyun sesinden, ısısından bahsederdim.
Banyo suyuna bir de minik yumuşak oyuncaklar atardım.
Banyo sonrası minik minik masaj yapardım.
Altı aydan sonra bu yaptıklarıma ek olarak oturarak oynayabileceği materyaller hazırlar, oyuncaklar alırdım.
Bir birbirine vurabileceği küpler, ses çıkaran oyuncaklar, çok kalın sayfalı kitaplar, kavrayabileceği çıngıraklar koyardım önüne.
Elindeki hangi oyuncak olursa olsun özelliklerini hep anlatırdım, sürekli konuşurdum bebeğimle.
Su şişelerinin içine pirinç, nohut, taş, toprak gibi farklı nesneler koyar, ağzını sıkıca kapatırdım.
Sallayıp sesini dinlemesini izlerdim. Ne sesi olduğunu anlatırdım.
Aynada ağzını, burnunu gözünü gösterirdim.
Sonra “Araba gelmiş durakta durmuş bilip” oyununu oynardım.
Sırayla bebeğimin yüzünü ve kendi yüzümü saklayarak ceee-ee oynardım.
Gözü önünden kaybolan hiç bir şeyin gerçekten ortadan yok olmadığını bu yolla yavaş yavaş kavramaya başlayışını gözlemlerdim.
Hatta bu amaçla sevdiği bir oyuncağı battaniyenin altına saklayıp “Nerdeymiş? Aaa aa burdaymış” gibi oyunlar oynardım.
Yerde sürünmesi, emeklemesi için uygun alanlar oluştururdum.
Farklı yüzeylerde emekleyip duyularının gelişimini desteklemek için, yumuşak battaniyelerin, baloncuklu naylonların, halının, parkenin, çimenlerin üzerinde emeklemesini sağlardım.
Doç. Dr. Saniye BENCİK KANGAL