Bizim çocukluğumuzun çocukluğu da tam anlamıyla çocukluktu, anneliği babalığı da görülmeye değerdi.
Şöyle ki bizim;
– Bir giydiğimizi bir başka günde giymeme,
– Bir öğünde yendiğimizi, bir başka öğünde yememe lüksümüz yoktu.
– Halat parçasından olan kemerimizin, pantolonumuzun rengine uyması düşünülemezdi.
– Pantolonumuz, ütü istemeyen türdendi.
– Kar suyu geçirmeyen eldivenimiz de yoktu. Çünkü çoraplarımız, eldivenlerimizdi.
– Her çocuğun annesi mutlaka “biraz” terziydi.
– Her evin babası, “biraz” hüzünlüydü.
– Ağlamaklıydı. Çocuklarını görünce gözleri buğulanırdı.
– Yetemediğini düşünerek, öyle gürleyip kükremezdi. Biraz “mahcuptu”.
– Eşine ve çocuklarına karşı biraz “utangaçtı”.
Ama inanın ki, her uyandığımız günün sabahında;
– Bir önceki günde yaşadığımız yoksunlukları unuturduk.
– Annemize babamıza gönül koymak, kızmak, küsmek… aklımızdan dahi geçmezdi.
Çünkü;
Onların bize bir “hüzünlü” bakışı, “çaresizliği” ifade eden omuz kaldırması, içimizdeki buzları anında eritirdi.
Sözcük kullanmalarına gerek kalmazdı.
Ve biz;
Sözle yetişmeyen nesiliz.
Gördüklerimiz bizi hem eğitirdi, hem eritirdi.
———————-
Günlük paylaşımlarımızdan haberdar olmak için sosyal medya hesaplarımızı takip edebilirsiniz;
Facebook Instagram Youtube
——————–