“Anne ölenler mezarlıkta toprağın altına gömülüyormuş! Önce kutuya konuyormuş!”
Geçen gün oyun oynarken birden bire bu cümleler döküldü Demir’in dudaklarından.
Aslında bambaşka bir oyun oynuyorduk.
İşte oyunla dünyasına girince birden anlatmaya başlıyorlar.
Tabi bu cümleyi duyunca insan önce bir sarsılıyor.
Korkutmadan nasıl açıklayacağım diye düşünceler bir biri arkasına sıralanıyor.
Dedim ki “Oğlum hatırlıyor musun yazın büyük dedelerinin ve benim anneanne, dedemin mezarlıklarına gitmiştik. Nasıl güzel ağaçlarla kaplı bir yerdi. Dua etmiştik onlara hatırladın mı?” diye sordum.
“Evet hatırlıyorum” dedi.
“O gün de söylemiştim sana ölenlerin adı bu taşların üzerine yazılıyor ve bu taşlara mezar taşı deniyor.” diye açıklarken “Anne kim yazıyor isimlerini?” diye sordu.
“Mezar taşı yapanlar var oğlum. Onlar yazıyorlar.”
“Peki onlar ölünce ne oluyor?“ “Onlar ölmeden yeni mezar taşı yazanlar yetişiyor oğlum” dedim.
“Peki o zaman ben büyüyünce mezar taşı yazıcısı olacağım” dedi.
“Olabililirsin tabi oğlum” dedim.
“Peki ölenler toprağın altından nasıl çıkıyor“ diye sorular devam etti.
“Ölenler toprağın altından çıkmazlar oğlum.” dedim.
Tabi sorular tükenmedi, yağmur gibi yağmaya devam etti.
“Peki mezardan önce hastaneye gidilir değil mi anne?”
“Sanırım sen büyük dede önce hastaneye gittiği için öyle düşünüyorsun ama her zaman öyle olmaz oğlum. Her zaman hastanede ölünmez. Her yerde olabilir.” dedim.
Sonra onu rahatlattım.
“Senin yaşındayken ben de bu konuları merak ederdim. İnşallah daha önünde upuzun bir ömür olacak. Her merak ettiğini bana sorabilirsin. Bilmediklerimi senin için araştırabilirim” dedim.
Sonra sustu, yeni soruları bekliyorum bakalım…
Allah evlatlarımızı ve bizleri korusun…
Doç. Dr. Saniye BENCİK KANGAL