Tam arabadan indik, kalabalık bir ailede annesi olduğunu düşündüğümüz bir kadın çocuğunun sırtına iki yumruk attı.
O an öyle kilitlendim kaldım.
Bir şey diyecek oldum otopark görevlisi “Türkçe bilmiyorladır abla dedi”
O yumruk öyle içimde düğüm düğüm olmuşken birden Demir “Anne sen bana vurmazsın değil mi?” diye sordu.
Görüntünün şokuyla Demir’in de aynı sahneyi gördüğünü ve kendince yorumladığını düşünememişim…
Birden “Oğlum ben senin saçının teline kıyamam hiç vurur muyum?” dedim.
“Hiç mi?” diye sordu tekrar.
“Hiç oğlum hiç. Konuşarak her şeyi çözebiliriz” dedim.
Ve can alıcı soru geldi,
“Peki onlar neden çözemedi? Annesi neden vurdu?”
“Oğlum sanırım annesi sinirlerini kontrol edemedi.”
“Neden edemedi?”
“Sanırım annesi hızlı hareket etmek istedi ama çocuğu yürümeyince sinirlendi. Ama vurması son derece yanlıştı. Kimse kimseye vurmamalı”
Bu mevzu “Sen sinirlerini kontrol edersin değil mi?”,
“Hiç vurmazsın değil mi?” gibi bir sürü soruyla devam etti…
O çocuk büyüyecek, arkadaşlarına vuracak, eşine vuracak, çocuğuna vuracak, belki hastanede doktora, markette kasiyere, dolmuşta şoföre vuracak…
Şiddet şiddetle mayalanıyor, neden hala bunu çözemiyoruz.
En büyük erdemlerden biri merhametken neden kendimizden küçüklere bunu yapıyoruz?
Neden gücü gücü yetene felsefesini güdüyoruz?
Çocuğumuza vurduğumuz her tokatı geleceğe indirdiğimizi neden anlamıyoruz???
Doç. Dr. Saniye Bencik Kangal
Akademisyen Anne