Önce eşini kendisine bırakma yeteneği gelişmemiş bir eşin, çocuklarının “ruhsal kalkınmalarını” kendilerine bırakma yeteneği gelişmez.
Eşini kendine benzetmeye çalışan ve ona “kendi gibi” olma fırsatı vermeyen bir eşin bu tutumu, sadece eşiyle sınırlı kalmaz.
Örneğin her fırsatta eşine;
– Sen de benim gibi tutumlu olsan ya.
– Sen de benim gibi titiz, derli toplu, tez canlı olsan ya.
– Sen de benim yediğim yemekleri yesen ya, ne iyi olur… vs diyen bir eş, benzer beklentileri çocuğundan da istemekten kurtulamaz.
O eş;
Hiç vakit kaybetmeksizin aynı tutumunu, çocukları için de uygulamak zorunda kalır.
Çocuklarının kendisine benzemeyen her hallerinden dolayı, eşine olduğu gibi onlara da adeta savaş açar.
Söz gelimi;
– Azıcık da bana çekseydiniz ne olurdu sanki?
– Biraz bana benzeseniz de beni bu kadar yormasanız olmaz mı?…
Buna benzer sonu gelmez atışmaların ve huzursuzlukların başlangıç noktası çocuklar değildir.
Önce eş eşinin ruh dünyasını “kendisine bırakmayı” becerebilmeli, bu alışkanlığı kazanabilmeli ki, ileride çocukları olduğunda onlarla bu konuda sorun yaşamaktan ve kendine de eziyet vermekten kurtulabilsin.