Günümüz ülkelerinin ve insanlarının en önemli sorunlarından biri de ihtiyacından fazlasına sahip olmaya çalışmak ve kazandığından fazla harcamaktır.
Bu durum nice aileleri çökerttiği gibi hükümetleri de zora sokuyor.
Tüketim kültürü hem bireyleri ve hem de devletleri yutuyor.
Tüketim çılgınlığı gün geçtikçe hepimizin gözü önünde büyüyor.
Üretmek Tüketmekten Üstündür
Başımızı çevirdiğimiz her yer daha çok tüketmemiz için reklamla donatılmış durumda.
Marketlerde binlerce ürün tüketim için beğenimize sunuluyor.
Cep telefonumuza gün içinde onlarca reklam mesajı ve çağrısı geliyor.
Daha çok tüketene puanlar, premium kartlar, bonuslar veriliyor.
Ebeveynler olarak kendimizi bu tüketim selin karşısında koruduğumuz gibi çocuklarımızı da korumamız gerekiyor.
Onlar bizden daha büyük tehlike altındalar çünkü bu kültürün tam de merkezinde büyüyorlar.
Tüketim kültürünün çocuklarımız üzerindeki olumsuz etkilerini her anne-baba biliyor.
Çünkü çocuklarımızın doyumsuz olduğunu, aldığı bir oyuncağı hemen kenara atıp yenisini istediğini, onlara sunduğumuz tüm imkanlara rağmen mutsuz olduklarını görüyoruz.
Bu nedenle “Çocuklarımızı tutumlu olmaya, az tüketmeye nasıl alıştıracağız?” sorusunu hem politika üretenler, hem de ebeveynler kendilerine sıklıkla sormalıdır.
Tüketmek Tüketir
Bu soruya cevap vermeden önce şunu çok iyi fark etmemiz gerekiyor ki, tüketmek bizi de, dünyamızı da tüketiyor.
Asıl insanı mutlu eden şey ise üretmek. Modern dünyanın “Tükettikçe mutlu olursun” algısı yanlış.
İnsan ürettikçe daha mutlu oluyor çünkü.
İkincisi, modern dünyanın bize dayattığı “Daha çok sahip oldukça daha mutlu olursun” telkini de doğru değil.
Çünkü insan bir süre sonra sahip olduklarına bakmak, onları korumak, onların varlığını devam ettirmek için çok çaba sarf ediyor ve sahip olduğu eşyaların başına bir şey geldikçe canı sıkılıyor.
Bu nedenle sade hayat, 100 eşya ile hayatını sürdürme gibi akımlar yaygınlaşıyor.
Üçüncü olarak, insan olarak değerimiz, sahip olduğumuz eşyalar ile değil, sahip olduğumuz kişilik ve fikirlerle ilgili.
Yani reklamların “Ne kadar özel bir ürüne sahipsen sen de o kadar özelsin” mesajları gerçek dışı.
Kendimizde Olmayanı Başkasına Veremeyiz
Çocuklarımıza tutumluluk-tasarruf eğitimi verirken, ilk olarak modern dünyanın bu yanlış yönlendirmelerine karşı kendi kalkanlarımızı geliştirerek işe başlamalıyız bence.
Çünkü Garry Landreth, anne-babalar için hazırladığı 10 oturumluk anne-baba eğitim kitabında altın kurallardan biri olarak şunu söylüyor:
Kendinizde olmayanı başkasına veremezsiniz. Ebeveynler olarak bizde tutumluluk, tasarruf kültürü olmazsa bunu çocuklarımıza vermemiz, aktarmamız pek de mümkün değil.
İlk Adım: Tüketimi Azaltmak
Çocuklarımıza tutumluluk eğitimi verirken atacağımız ilk adım, kendi tüketim alışkanlıklarımızı değiştirmekken, ikinci adım çocuklarımıza aldıklarımıza sınır koymak.
Her market alışverişinde sadece bir tek şey (çikolata, bisküvi vb.) almak, oyuncak-hediye alımını en fazla haftada bire, mümkünse iki haftada bire indirmek temel adımlar.
Çocuğumuzun aynı oyuncaktan (araba, bebek vb.) aynı anda 2-3’ten fazla sahip olmasını engellemek diğer bir adım.
Çocuğumuz araba/bebek istediğinde var olanları gün yüzüne çıkarıp ona hatırlatma yapmak iyi bir fikir.
Her Aldığımızın Bir Bedeli Var
Tutumluluk eğitiminde diğer atabileceğimiz adım, çocuğumuza ona aldıklarımızın bir bedeli olduğunu öğretmek.
Bu amaçla iki yaşından itibaren marketlerde / oyuncakçılarda çocuklarımıza aldığımız eşyaların ücretini ona ödetebiliriz.
Çocuğumuzu kasaya götürüp, eline bozuk para verip ücreti onun ödemesini sağlayabiliriz.
Bu sayede çocuğumuz ona aldığımız her eşyanın bir bedeli olduğunu öğrenecektir.
Ona aldıklarımızın parasını onun kumbarasından alıp, ödemeyi yine çocuğumuza yaptırırsak daha doğru bir adım atmış oluruz.
Biriktirmek Güzeldir
Çocuklarımıza bir kumbara alıp, bu kumbarada para biriktirmesini sağlamak tüketim kültürünün çocuğumuzun dünyasını istila etmesini geciktirecektir.
Sadece çocuklarımızın değil evdeki herkesin bir kumbarası olması, ailenin birlikte biriktirmesi, biriktirme kültürünün çocuğumuzun ruhuna yerleşmesini sağlayacaktır.
Geri Dönüşüm Şart
Çocukların kullandıkları eşyalar ve oyuncaklar bazen kısa sürede yıpranır.
Bu oyuncakları farklı bir amaçla kullanarak, ya da geri dönüşüme göndererek; pilleri pil kutularına, kağıtları kağıt geri dönüşüm kutularına, camları cam kumbaralarına atarak çocuklarımızı geri dönüşüme hazırlayabiliriz.
Çocuklarımızın küçülen eşyalarını, sürece onları da katarak başka çocuklara hediye etmek, kullanmadıkları oyuncakları ihtiyacı olanlara göndermek hem yardımlaşma duygusunu hem tasarruf bilincini çocuklarda geliştirir.
Üretmek Tüketmekten Üstündür
Tüketim insana geçici bir haz verir. O haza insan bir alıştı mı, bir daha tüketip o hazı yeniden yaşar. Bir süre sonra o haz insanda bağımlılık oluşturur. İnsan bu hazzı alıp mutlu olmak için yeniden tüketir.
Alışverişin bizlere iyi gelmesi bunun açık göstergesinden biridir. Halbuki üretmek daha büyük, daha içsel bir mutluluk verir.
Bu nedenle her hafta el işi kağıtlarını, kartonları, eski oyuncakları, evsel atıkları kullanarak evde çocuğumuzla birlikte üretim yapmak hepimize düşen görevlerden biridir.
Üretimin keyfine varan çocuğumuz, hazzın sadece tüketimde olmadığını görecektir.
Övgüyü Sahip Olanlara Değil, İnsan Olanlara Yapın
Anne-baba olarak bazen evde konuşurken arkadaşlarımızın bilmem hangi arabalara sahip olduğundan, yeni aldıkları eşyalardan, yeni mobilyalarından, tablet-telefonlarından, satın aldıkları evlerden konuşuruz.
Bazen çocuğumuzun yanında “Şu çocuğun-kadının ne güzel elbisesi/arabası var” derken farkında olmadan karşımızdaki kişiyi sahip oldukları ile yüceltiriz.
İyi-pahalı-kaliteli eşyaya sahip olanlardan konuşmak yerine iyi insan olanlardan konuşmak, insanların kişiliklerine vurgu yapmak çocuklara sahip olmaktan öte insan olmanın önemli olduğu mesajını verecektir.
İstek İhtiyaç Farklıdır
Hepimiz isteklerimizin sayısı sonsuzdur ama ihtiyaçlarımız isteklerimize göre daha azdır.
Örneğin “Şimdi güzel bir tatlı olsa da yesek” dediğimizde genelde o tatlıya vücudumuzun ihtiyacı yoktur.
Ama tatlı bizim isteğimizdir.
AVM’de gezerken güzel bir gömlek görüp almak isteriz, ancak gelin görün ki ona ihtiyacımız yoktur.
İhtiyaç istek ayrımını hem kendi söylemlerimize yedirirsek, çocuğumuz bir şey istediğinde “Acaba ihtiyacın var mı” diye bir soru ile ihtiyaca vurgu yaparsak çocuğumuz zaman içinde daha tutumlu davranacaktır.
Tutumlu olmak sadece kendimiz ve çocuğumuz için değil, dünyamız için de gerekli. Çünkü kaynaklarımız kısıtlı.
Çocuğumuza veya kendimize fazladan aldığımız her bir eşya ile dünyamızın elektrik enerjisi, doğalgazı, petrolü, ipeği bir damla daha azaltıyor.
Çocuklarımıza iyi bir geleceği, onlara iyi imkanlar sunarak değil belki kaynakları bol bir dünya sunarak sağlayabiliriz.
Bu da sanırım az tüketmekle mümkün.
Mehmet Teber
Uzman Pedagog