Biz öğretmenlerin en büyük sorununun; sınıfı kontrol ve disiplin içinde tutmaya çalışmak çabası olduğunu düşünüyorum.
Değişen sayıdaki sınıf mevcutları ile en az otuz çocuğu aynı sessizlik ve itaatkarlıkla bir arada tutmak, hepsi sessiz ve sakin bir şekilde bizi dinlerken dersimizi anlatmak, hepsinin aynı anda başladığı ve bitirdiği etkinlikleri uygulatmak, üstelik bunların tamamında da hepsinin aynı oranda başarılı olmasını beklemek gibi okurken bile imkansız olduğunu idrak ettiğiniz çabalarımız var.
Evet imkansız bu…
Nasıl mümkün olabilir ki?
Hepsi birbirinden farklı kişiliklerde, farklı gelişim hızında, farklı ilgi ve heveslerde, hepsi farklı enerjisel özellikler taşıyan ve en önemlisi de hepsi tamamen farklı algı seviyesi taşıyan çocukların her şeyi aynı anda, aynı şekilde, aynı hızda, aynı başarıda yapmasını beklemek biz öğretmenlerin en yıpratıcı ve en gerçeğe uymayan beklentisi olmalı.
Elbette her öğretmen böyle bir beklentide değildir ama eminim her öğretmen bir sınıf için tek tip bir çalışma ve ders anlatma yöntemi ile sınıfa giriyordur.
O arada alan alıyor almayan almıyor ve öğretmenin planladığı hıza uymayan öğrencilerin kontrol altında tutulması, konuşanların susturulması, yapamayanların yapması için destek olunması, çabuk idrak edip bitirenlerin bu arada sakin kalması, dersle hiç ilgilenmeyenlerin diğerlerinin dikkatini dağıtmamasının sağlanması gibi o kadar çok şey oluyor ki sınıfta…
İşte biz öğretmenleri asıl tüken bunlar.
Ne hikmetse daha anaokulundan başlayarak çocukları sıralara oturtmaya, onlara sessizce oturmayı öğretmeye, tek sıraya dizip her şeyi o tek sıra nizamında yaptırmaya, dersleri ve etkinlikleri tek tip hazırlayıp hepsinin aynı tarzda yapmasını sağlamaya, eğitimi eğlenceden tamamen uzak tutmaya ve çocukları tek tip mutsuz ama disipline edilmiş varlıklara dönüştürmeye çok ama çok istekliyiz.
Ve ne gariptir ki öğretmenler enerjilerinin çoğunu buna harcarlar.
Sonra bu öğretmenimiz nasıl eğlenceli ders anlatsın veya sınıfta kendisinin de iyi vakit geçirdiği etkinlikler planlasın.
Yani kısaca öğretmen kendi kendisini tüketen yanlış hedefleri yüzünden çocuklarla iletişimini bozuyor ve disiplin sağlayacağım derken zaten dersin çoğunu çocuklarla çatışmakla, uyarmakla, azarlamakla, nasihat etmekle vs. geçiriyor.
Uzun yıllardır sınıflar ve öğretmenlerimiz bu halde arkadaşlar.
Bilgiyi ezberletmek için çocukları robotlaştırmaya çalışarak geçiriyoruz eğitim öğretim hayatımızı.
Bu artık değişmeli?
Üstelik bunu sağlamak için harcadığımız enerji ve eforun çok daha azıyla farklı şeyler yapabiliriz sınıflarda…
Elbette her branşın müfredatı farklı ama her branşın muhatabı çocuk bu unutulmamalı.
Bu yüzden arada bir çocuklarla çılgınlık yapmak, “sus, otur, sırada dur”dan farklı şeyler söyleyerek her dersin on dakikasında eğlenceli bir oyun oynatmak, çocukların sıkılıp oturmakta zorlandıklarında hareket etmelerini sağlamak, sınıf içinde hakimiyet kurmaya çalışmaktansa bazı günler hakimiyeti çocuklara bırakmak ve bize göre saçma da olsa onların fikir geliştirmelerini, uygulamalarını izlemek, münazara yani konuları tartışma ortamları yaratmak, onlarla birlikte eğlenmek ve en önemlisi de öğretmenin kendisinin de zevk aldığı, keyiflendiği yöntemlerle dersi anlatması hepimiz için çok daha iyi sonuçlar doğurur.
Artık hepimiz biliyoruz ki;
Kendini değerli hissetmeyen ve öğretmeni ile duygusal bağ kuramayan çocuk okulda mutsuz oluyor,
Mutsuz çocuk ezberlese bile öğrenmiyor, çabuk unutuyor.
Bu kadar küçük bir bilgiyle bile büyük farklar yaratabiliriz…
Sevgilerimle...