Birçok anne-baba, çocuklarıyla iletişimlerinin mükemmel olduğunu düşünür.
Bu belki ebeveyn açısından doğrudur; ama bu tespit acaba çocuk için de aynı geçerliliği taşır mı?
Anne gibi anne, baba gibi baba olmak…
Sağlıklı aile modellerinde, anne annedir, baba da baba. Çocuk da zaten anne gibi anne, baba gibi baba görmek ister karşısında.
Ne yazık ki günümüz sosyal yaşantısı, anne-babaların aile içindeki rollerini altüst etti. Bu duruma çocukların da anlam veremediği kesin.
Artık kapısını araladığımız evlerin birçoğunda “pembe babalar” ile “hırçın anneler”e rastlamak oldukça sıradan.
Halbuki sağlıklı aile yapısında anne şefkat ve sevgiyi, baba da otoriteyi temsil eder.
Baba, ailede otorite temsilcisidir.
Otorite kelimesinin anlamı, kural koymak ve bunların uygulanmasını sağlamaktır. Aile içinde otoritenin yanlış kullanılıp suistimal edilmesine “ilgisizlik” ya da “diktatörlük” denir. Otorite zorla oluşturulmaz; üstelik diktatörlük, baskıcılık gibi de kabul edilemez.
Otorite sahibi kişiye bu görev, aile fertleri tarafından gönüllü olarak verilmişse otorite gerçektir. Zorla elde edilmeye çalışılan otorite ise şiddeti ve geçimsizliği doğurur. Kişiye saygınlığını kaybettirir.
“Otoriter olmak” zor kullanmak, asık suratlı gözükmek, sert yapılı olmak anlamına asla gelmemelidir. Gerçek otoriterler, sevecen yanıyla kural koyucu tarafını karıştırmadan dengeli hareket edebilenlerdir.
Örneğin öğretmen sınıf içinde bir otoritedir. Öğretmensiz sınıf kaosa döner. Diğer taraftan da öğretmen sınıftaki öğrencilere başarısızlık durumunda kırık not verirken öfkeli ve asık suratlı olmak zorunda değildir.
Aksine düşük not alan öğrencisine, “Bir dahaki sefere daha yüksek not alacağını umuyorum.” diyerek hem sınıf içindeki otoritesini elinde tutmalı, hem de sevecenliğini muhafaza etmelidir.
Başka bir misal vermek gerekirse; birçok ailenin en yaşlı bireyi o ailenin otoritesidir. Bayramlarda, özel günlerde ve düğünlerde bir köşede sessizce oturur.
Belki fizik olarak ailenin en zayıfı ve güçsüzüdür. Ama üzerinde taşıdığı otorite vasfı, onu aile içinde sözüne en çok itibar edilen kişi yapar.
Üstelik bu otoriteyi de ne asık suratlılığıyla ne de bağırıp çağırmasıyla etrafına hissettirir.
Aile içinde otoriteyi temsil eden baba, asla asık suratlı, öfkeli şekilde, “Bu evin otoritesi benim.” dememeli, evde terör havası estirmemelidir. Zaten böyle bir babanın üstlendiği rol otorite değil, zayıf kişiliğin dışa yansıyan yönüdür.
Babalar bazen de otorite konusunda tam ters istikamette zafiyetler taşıyabilir. Bu tarz babalar, başındaki otorite tacını taşıyamayacak kadar laubali, aile içindeki sorunlardan ve sorumluluklardan habersizdir. Dolayısıyla evde kimse ona hak ettiği otoriteyi verme taraftarı olmaz.
Bazı babaların “Beni evde dinleyen kimse yok.” serzenişinin altında da bunun gibi zafiyetler yatar.
Anne şefkat temsilcisi, denge unsurudur
Doğal aile modelinde anne, aile içindeki dengeleri sağlayan, koruyucu bir kalkan gibidir. Çocuklarına karşı beslediği sevgi ve şefkatle çözemeyeceği aile içi problem yoktur.
Fakat günümüz insanı, annenin sevgi ve şefkat rolü üstlenmesini “pasiflik” olarak değerlendiriyor. Anneler birleştirip bütünleştirici yanlarını bu sebeple ortaya çıkaramıyor.
Çocuklarına şefkatle yaklaşan anneye ise çevresi, “Bu kadar yumuşak olma, yarın seni dinlemezler, görürsün.” diye ikazda bulunuyor.
Böylece gelecek adına endişe taşıyan anne, çocuklarına, bol bol şefkat şerbeti içirmektense otoriterliğe talip oluyor.
Halbuki burada altını tekrar tekrar çizmek istediğimiz bir husus var; annelerin sinir sistemi ve taşıdıkları ruhsal yapı otoriter olmalarını engeller.
Bir anne, babanın rolünü alıp otoriterliğe soyunursa ortaya “şiddet” çıkar.
Düşünün lütfen; eve geç gelmemesi konusunda ikaz edilen genç kız, geç geldiği bir gün, ilk önce babasının evde olup olmadığını anlamak için ayakkabılarına bakmaz mı?
Kapıyı açan anneye ilk sorusu “Babam geldi mi?” olmaz mı? Eğer babası evde ise “Ufff ne olacak şimdi?” demez mi?
İşte tüm bunlar, babanın doğal olarak üzerinde taşıdığı otoritenin bir kız çocuğu üzerindeki tesirleridir.
Halbuki aynı kız çocuğu kapıyı açan anneye karşı aynı tedirginliği yaşamaz.
Anne, “Nerede kaldın? Biz sana eve erken gel demedik mi?” diye serzenişte bulunsa, bağırsa, çağırsa bile…
Hatta genç kız annesine, “Ne olmuş yani, kötü bir şey mi yapıyorum? Güvenmiyor musun bana?” diye karşılık verebilir. Ancak sakin bir anne olayı dengelemeyi bilir.
Otoriteyi elinde bulundurmaya çalışan anne ise kızına karşı sertleşir, belki şiddet de uygular.
İşte bu örnekte olduğu gibi anne, babanın doğal otoritesini -o veya bu sebeple- kendisi yerine getirmeye kalkarsa evin içinde öfke, şiddet ve huzursuzluk baş gösterir.
Çocukların anne gibi annelere, baba gibi babalara ihtiyacı vardır.
Çocuk terbiyesinde yalnızlığa terk edilmiş bir annenin evde mutluluk tebessümleri sergilemesi neredeyse imkânsızdır.