Geçenlerde gelen bir twit şöyle diyordu:
“Dostun gider, sevgilin gider, arkadaşın gider, komşun gider…
Geriye bir tek sen kalırsın…
-Önce kendini mutlu et; sonrası sonra…”
Bu öyle bir söz ki, bir taraftan bakınca tamamıyla katılıyorum, ama başka bir yandan bakınca hiç katılmıyorum.
Ve bu tip ‘twit bilgeliği’nin insanın zihnini karıştırıp zarar verebileceğini hissediyorum.
Herhalde kafanızda
sorusu belirmiştir.
İşin gerçeği, şu an ben de ne söylemek istediğimi pek bilmiyorum. Ama içimde söylenilmesi gereken bir şeyler olduğunu hissediyorum. (Ne ilginç değil mi, bir tarafın bilmiyor, başka bir tarafın ise ‘mutlaka söylemen gereken şeyler var,’ hissediyor.)
*** Öncelikle, şu soru beliriyor zihnimde: “Dostum dediğim, ama gerçekten dostum dediğim, gerçekten gönülden sevdiğim insanları kaybedersem, geriye kalan ben, hakikaten ‘ben’ mi?”
Geriye kalan hakikaten ben ise, o zaman daha önce o insanlarla dost olan, sevgili olan, arkadaş ve komşu olan o ‘ben’ kimdi?
Sanırım iki tür ben var: Ben bilincinin beni ve bir de biz bilincinin beni. İzninizle bunları ben beni ve biz beni diye kısaltarak yazacağım.
Ben beni insanlara bir araç olarak bakar. Çoğu kez böyle baktığının farkında değildir, çünkü kendisi de bu tür ilişkiler içinde büyümüştür. İlişki kurduğu her hangi bir insan -dost, arkadaş, komşu, sevgili, anne, baba, abla, ağabey, çalışan, yöneten, bakkal, çaycı, öğretmen, vb.- onun hayatında işlevsel olduğu, bir gereksinmesini karşıladığı kadar anlamlı ve değerlidir.
İnsanların iç dünyaları onu ilgilendirmez; ne kendisinin ne de diğerlerinin. İlgilendiği insanların işlevleridir.
Böylece hayatında gerekli olan değişik işlevlerini karşılayıp yerine getirecek ilişkiler oluşturur: karısı/kocası evde karı/koca olma işlevi için, komşusu komşuluk işlevi için vardır.
Doktor hasta ilişkisi gibi karşılıklı işlevler gereksiz hale gelince bu ister komşuluk, ister dostluk olsun, ilişki biter. Herkes kendi yoluna devam eder. Yıllar geçer eski komşu, öğretmen, arkadaş, dostlar, olarak akla gelmez, unutulur gider.
Biz beni farklı bir varoluş biçimidir.
Biz beni kendisinin gerçekte ilişkiler içinde var olduğunu bilir. İlişkiler içinde büyümüş, ilişkiler içinde olgunlaşmış, gelişmiş ve kimlik kazanmıştır.
Bu bilinçteki insan gerçek kimliğinin oluşumsal bir süreç olduğunun bilincindedir. “Sen var olduğun için ben varım, sen olmazsan ben, ben olmazsam sen var olamazsın,” gerçeğini anlamıştır. Yaşamında yer alan tanıklar onun var oluşuna yön vermiş, anlam kazandırmıştır.
Bu ilişkiler gereksinmeleri karşılama işlevlerinin ötesinde kendi özünde, canında birer anlam kazanmış ve onun kimyasının bir parçası olmuştur.
Böyle olunca, biz beni bilincindeki insan dostunu, sevgilisini, arkadaşını, komşusunu kaybedince geriye kalan tam kendisi olmuyor; başka bir insan oluyor. O insanın kendini yeni ilişkiler içinde tekrar inşa etmesi gerekiyor; artık o aynı kişi değil.
O nedenle “Dostun gider, Sevgilin gider, Arkadaşın gider, Komşun gider… Geriye bir tek sen kalırsın… -Önce kendini mutlu et; sonrası sonra…” demek ancak ben beni için doğru olabilir, biz beni için değil, diyorum.
Şimdi ne demek istediğimi ben kendim daha iyi anladım; umarım bu yazdıklarım size de anlamlı gelmiştir.
Önemli bir rica:
Bu hafta, sadece bir gün, hiç kimseyi yargılamadığınız bir gün geçirmeye özen gösterir misiniz?
Sözünüzle, yazınızla, yüzünüzle, bakışınızla, hal ve tavrınızla, ses tonunuzla hiç kimseyi yargılamadığınız tek bir gün!
Lütfen…
Doğan Cüceloğlu
(09.06.2013)
———