Sizlerden yoğun ilgi gören geçen yazımda, narsisist yani kendine âşık ebeveynlerin özellikleri ve çeşitlerinden söz etmiştim.
(Önceki yazıyı okumak isterseniz bu linkten ulaşabilirsiniz.)
Narsist ebeveynler, çocuklarını kontrol altında tutmak için çeşitli taktiklere başvururlar.
Birçoğu, çocuğu kendisine bağımlı kılar.
”Sana ihtiyacım var. Sen evden gidersen, uzakta yaşarsan ben ne yaparım!” gibi söylemler, özellikle hassas ve sorumluluk duygusu fazlaca gelişmiş evlatların, kendi seçimleriyle özgür yaşamlar kurmasını engeller.
Suçluluk duygusu yaratma eğilimleri güçlüdür.
”Senin için neler yaptım! Yaşantımı sana feda ettim. Çok şeye sadece senin için katlandım” gibi sözler, çocuğu derin bir suçluluk duygusuyla doldurur ve verdiğine inandığı zararların telafisi için ebeveynini mutlu etmek, yaşamının en önemli amacı haline gelir.
Narsisist ebeveynlerin sevgisi koşulludur.
”Benim dediklerimi yaparsan seni severim. Yoksa sevmem.”
Bu türden sözler, çocuğu sevgi dilencisi haline getirir. Özgün duygularını, kendi gerçek isteklerini tanıyamaz.
Kimisi, ortak amaçlar oluşturarak çocuğu kontrol altında tutar.
”Hayallerimizi gerçekleştirmek için beraber çalışmalıyız!”
Söz konusu hayaller ise hemen her zaman, kendine âşık ebeveynin kendi hayalleridir.
Kimisiyse, acı ilacı şekerle kaplama gereği duymaz, doğrudan kontrol eder.
”Dediklerimi yapmazsan, seni cezalandırırım!” ”Madem beni dinlemiyorsun; bu durumda artık görüşmemize gerek yok!”
Burada olan, bir yanlışın hakkaniyetli biçimde cezalandırılmasından çok, ebeveynin her tür farklı tutumu, kendi beklentilerine uygun hale getirme isteğidir.
Bir başka taktik, duygusal ensesttir.
”Sen benim bu hayatta tek aşkımsın, Her şeyden daha önemli tek insansın! Sensiz yaşayamam!”
Bu sıklıkla, kendi yaşamında ve evliliğinde mutlu olmayan ebeveynlerin başvurduğu bir taktiktir. Karşı cins çocuğa yönelme olasılığı fazladır.
Çocuk ileride, başkasını sevdiğinde, kendini suçlu hissedebilir, ilişki kurmaktan kaçınabilir.
Kendine âşık ebeveynlerin yetiştirdiği çocuklar, adeta bir ”küçük yetişkin’‘ ruhu taşırlar.
Yakınlarında, onlara destek olabilecek ve sağlıklı gelişimlerine katkıda bulunacak başka yetişkinler olmazsa, büyüdüklerinde kendilerini iki farklı senaryodan birinin içinde bulmaları kuvvetle muhtemeldir:
Ya ileride onlar da kendine âşık bir birey haline gelip yakınlarına benzer davranışlar sergilerler.
Ya da tam tersine, sinmiş ve içe dönük yetişkinler olurlar.
Başka kendine âşık bireylerin kontrolü altına girerek, sağlıksız ve karşılıklı bağımlı ilişkiler kurabilirler.
Kendine âşık ebeveynlerin çocukları iyileşme yolculuğuna başlarken ilk adım olarak, sevgi dolu ve dengeli bir ebeveyne sahip olmadıkları gerçeğini kabul etmeli ve bir süre bu yoksunluğun matemini tutmalıdırlar.
Bu tutum mağdur evladın, koşulsuz ve dengeli bir ebeveyn sevgisi beklentisini umutsuzca sürdürmesini durdurup, kendi iç iyileşme sürecine odaklanmasını kolaylaştırır.
Narsisist ebeveynlerin çocukları sıklıkla, gerçek duygularını tanıma ve ifade etmede zorlanırlar.
Oysa duygusal bilinç, huzurlu ve mutlu bir hayat için çok büyük önem taşır.
Profesyonel bir duygu farkındalığı eğitiminden geçmeleri büyük yarar sağlar.
Ancak ondan sonra kendi kendilerine değer vermeyi, bağımsız bir birey olmayı öğrenebilirler.
Yaşanan acılarla başa çıkma yolculuğunda mağdurları en çok zorlayan duygu, suçluluk duygusudur.
Suçluluk duygusu tohumları, kendine âşık bir ebeveyn tarafından, çocuğun kalbinin derinliklerine, özenle ekilmiştir.
Bazı durumlarda, kendine âşık ebeveynin verdiği zararları sınırlandırmak için ona ”Hayır” diyebilmek, bazen de görüşmeleri azaltmak veya kesmek gerekebilir.
Kendine âşık ebeveynlerin, torunlarına da zarar verebilecekleri olasılığı, gözden kaçırılmamalıdır.
Tüm bu farkındalıkları geliştirmek ve değişmek elbette kolay değildir; çoğu kez yalnız gerçekleştirilemez ve destek almak gereklidir.
Ama bu yolda harcanan emek boşa gitmeyecek; ödülü ise, özgüven, cesaret ve özgür bir yaşam olacaktır!
Doç. Dr. Şafak Nakajima