Çatışma, en geniş anlamda anlaşmazlık, karşıtlık, uzlaşmazlık demektir.
Yetişkin kuşakla gene kuşak arasındaki uyuşmazlık, her dönemde görülen, yüzyıllardır süregelen bir olgudur.
Çatışmalar; düşünce, duygu, çıkar, beklenti ve amaç ayrılıklarından doğar.
İnsanlar arasında bu yönlerden tam uyum ve denge oldukça güçtür. Bu nedenle insan topluluğunun bulunduğu her yerde çatışma vardır.
Bu çatışma, yeni değerlere açık olan gençlerle, daha tutucu ve yerleşik değerlere bağlı yetişkinler arasında neredeyse kaçınılmaz, geleneksel bir şekle dönüşmüştür.
Kuşaklar arası çatışma; konuşma biçimi, içeriği, beğeniler, giyim-kuşam gibi davranış tarzıyla ilgili durumlardan başlayıp dünya görüşü, yaşam felsefesi, siyasal tutum, ideolojik inançlar gibi değer ve tutumlarla ilgili her alanda ortaya çıkabilir.
Kuşak Çatışması Nedenleri
1. Her iki kuşağın birbirlerine önyargılarla yaklaşması, uzlaşmayı engelleyen, çatışmayı körükleyen en önemli nedenlerden biridir.
Yetişkinlerin, gençler hakkında besledikleri yerleşik ön yargılardan bazılar şunlardır:
– Gençler sorumsuzdur, hiçbir idealleri yoktur.
– Her şeyi bildiklerini sanırlar, durmadan ukalalık ederler.
– Bencildirler, özveri duygusundan yoksundurlar.
– Büyüklere saygı göstermezler, onların deneyimlerinden yararlanmaya çalışmazlar.
– Her şeye karşı çıkarlar, dik kafalı ve inatçıdırlar.
Gençler ise tarih boyunca yaşlı kuşakları hep “tutucu, geri kafalı, uyuşuk bencil, korkak, çıkarlarına ve rahatlarına düşkün, iki yüzlü buyurganlar” olarak damgalamaktadırlar.
Görüldüğü gibi gençlerle, yaşlı kuşakların yargıları farklı ama önyargılı tutumları ortaktır.
Bu yargıların bir kısmı, bir dereceye kadar gerçekleri yansıtsa da sadece olumsuz nitelikleri vurguladığı, abartıldığı ve genelleştirildiği için iki kuşağın birbirine bu tutumla yaklaşması çatışmanın temel nedenlerinden biri olur.
2. Kuşak çatışması toplumsal değişme sürecinde doğal bir olay olarak görülmekle birlikte, ülkemiz gibi hızla değişen toplumlarda daha belirgindir.
Teknolojik gelişmelerin yaşam biçimimizde yarattığı değişmeler, boş zamanların artışı, kentleşme, artan toplumsal hareketlilik, makinalaşma; bilgi patlaması, kültürler arası alış verişin hızlanması gibi gelişmelere bağlı olarak toplumsal değişme süreci içinde kuşakların farklı biçimde toplumsallaşması,çatışmanın temel nedenlerinden biridir.
Çünkü toplumsal değişmelerle birlikte inançlarda, değerlerde, düşünce biçiminde değişmeler oluşmakta, yaşlı kuşak benimsediği değerlere sarılırken, genç kuşağın yeni değerlere açık olması ve yanaşması çatışmayı hazırlamaktadır.
Bu ortamda eğer her iki taraf da kendi değer ve inançlarını mutlak doğru olarak görüyor, hoşgörülü ve esnek bir tutumu benimseyemiyorsa çatışma kaçınılmazdır.
3. Kuşak çatışmasını incelerken ergenlik ya da gençlik döneminin özelliklerini de dikkate almak gereklidir.
Çünkü sorunu kaçınılmaz ya da aşılmaz hale getiren neden, bu dönemin özelliklerinden kaynaklanır.
Gençlik “biyolojik, psikolojik ve toplumsal yönlerden bir gelişme ve olgunlaşma çağı” olarak tanımlanır.
Bu çağ, çocukluk ile yetişkinlik arasında bir geçiş dönemidir. Ancak bu, oldukça zorlu bir geçiştir.
Bir fırtına, baskı ve kargaşalık içinde yaşanan bu dönemde, hızlı fiziksel ve fizyolojik değişmeler, büyüme olguları ve cinsel değişimlerin ergenin kişiliğindeki psikolojik yankıları, yetişkinlerden alınan çelişkili mesajlar bu dönemi sorunsal hale getirir.
Gencin bu dönemde kişiliğini yeniden kurması ve kendi benliğini bulması gereklidir. Bunu gerçekleştirmek için ana-babanın duygu, düşünce ve davranışlarına karşı çıkar. Kendini kabul ettirmek ve kendi kendini yöneltmek ister. (Spenle I980].
Bu dönem bir bakıma bir karşı gelme-başkaldırı dönemidir. Anne babaya benzememek, onların istediği gibi olmamak başkaldırının somut hedefini oluşturur.
4. Gençlerdeki başkaldırma eğilimi doğal ve evrensel bir eğilim ise de varacağı boyutları anne-babanın tutumu ve toplumsal koşullar belirler. Anne-baba genellikle gençlerdeki değişimlerin kabul etmek istemezler.
Bunun nedeni onları kızdıran değişimlerin kendisi değil, anlamıdır. Çünkü gencin her değişimi özgürlüğüne doğru bir adımdır, ana babasının iradesine bağlı kalmadan kendi yaşam biçimini seçebileceğinin kanıtıdır.
Böylece ana-baba, çocukları tarafından yavaş yavaş terk edildiklerini hissederler. Bu duruma gösterdikleri tepki çatışmanın en önemli kaynaklarından birini oluşturur (Origlia ve Oullan I972).
Özellikle ülkemizde, toplumsal koşullara bağlı olarak,çocuk, anne-baba için geleceğe ilişkin bir güvence olarak görülmektedir.
Çocuğun değeri, ekonomik ve sosyal güvence olma niteliğine dayanır. Anne baba çocuklarının, yaşlılık dönemlerinde kendilerine bakma umut ve beklentisini taşır (Kağıtçıbaşı I978-I980; Hoffman I987).
İşte gencin bağımsızlaşma girişimleri, yeniliklere açık olması ve farklı değerleri benimsemesi, anne-babanın geleceğe güvenceleri açısından bir tehdit unsuru olarak algılandığı için tepki gösterilmektedir.
Bu algılama geçerli ya da geçersiz olabilir ancak açık olan şudur ki, genç giderek bağımsızlaşmakta kendi özgür dünyasını kurmaktadır ve anne-baba bu dünyada kendilerine bir yer olmayacağından korkmaktadır.
Bu nedenle, gencin, kendi istekleri doğrultusunda, kendi değerleriyle ve kendi beklentileriyle yaşamasını isterler.
Yani bu tutumda, bilinçli ya da bilinçsizce “senin iyiliğin için” savunması altında yatan “bizim iyiliğimiz ve güvencemiz için” kaygısı egemendir.
Kuşak Çatışması Çözümü
Bütün sorunsallığına karşın kuşaklar çatışması toplumsal değişmeye yol açan bir sosyal oluşumdur.
Gençler, yetişkinlerin yaşayış biçimine, değer ve inançlarına, onların seçim ve kararlarına aynen bağlı kalıp sürdürseler çatışma olmaz.
Ama değişme de olmaz. Gelişme olmaz, yenilik ve ilerleme olmaz…
Gençlerde eskiye benzememek, varolandan farklı olmak dürtüsü, onları yenilikler peşinde koşmaya, değişikliklere doğru itmektedir.
Böylece toplumsal yaşamda, düşünce sisteminde, bilim ve sanattaki sayısız yenilikler eski olan şeylere bir tepki sonucu ortaya çıkmıştır.
Bu ise, genellikle kuşaklar çatışmasının ortaya koyduğu, ondan kaynaklanan olumlu bir sonuçtur.
Nedenleri incelediğimizde, “çatışmayı yok etmek olanağı var mıdır?” sorusuna kolayca “EVET” denemeyeceğini de anlamış oluyoruz.
Belki bu soru, hiç değilse bir uzlaşma umudu içinde şöyle sorulabilir:
“Gençlerle yetişkinler bir arada, barış ve karşılıklı saygı içinde yaşaya bilirler mi?”
Bu ise ancak belirli koşullarda olasıdır.
-Öncelikle her iki taraf uzlaşmayı engelleyen ön yargılı tutumlardan ve savunuculuğa neden olan eleştirel bakıştan vazgeçmeye çalışılmalıdır.
-Yetişkinlerin gençlere göstereceği ilgi, sevgi ve anlayışlı bir yaklaşımla, kuşaklar arası çatışma yumuşatılıp, gençlerle barış içinde yaşanabilmesi sağlanmalıdır.
-Bunun için de, yetişkinler, gençlerin duygu, düşünce, tutum ve davranışlarını bu çağın özellikleri içinde değerlendirebilmesi ve gençlerin bu dönemi sağlıklı aşmalarına yardım edilmesi gerekir.
-Çözüm için bir diğer yaklaşım da “yaşam boyu eğitim” yöntemini uygulamaktır.
-Yetişkinler, yeni gelişmeleri öğrenip toplumsal değişime ayak uydurabildiği ölçüde çatışma azalabilir. Böylece, kendi gençlik dönemlerinin değerlerinin yanı sıra, bugünkü gelişmelerin getirdiği değerleri benimsemeleri mümkün olabilir.
Sürekli yenilenen bilgi beceri ve düşünce yapısı ile “eskimeyen” “genç kalan” bir yetişkin kuşağının, gençlerle anlaşabilmesi güç olmayacaktır.
-Ayrıca yetişkin eğitimi, gençlik döneminin özellikleri ile bu dönemin sağlıklı aşılması için gerekli bilgi ve becerileri kazandırmayı da amaçlamalıdır.
Çünkü kabul etmek istemese de her genç, bu dönemde yetişkin yardımına gereksinim duyar.
-Anne baba gence bu yardımı duyurmadan, incelikle ve doğru olarak yapmalıdır.
Onları kendilerine ait bir parça olarak saklamak yerine bağımsız bir varlık olarak gelişmelerini sağlamaya çalışmalıdır. Onun kendi kimliğini kanıtlamasına ve özerkliğini denemesine fırsat vermelidir.
Gençlerle uzlaşma, ancak karşılıklı hoşgörü ortamında çözüm yollarını denemekle sağlanabilir.
Dr. Binnur Yeşilyaprak KAYNAKLAR