Oğlum bazen okuldan çok sinirli geliyor.
Daha kapıda ayakkabılarını fırlatışından ve yüzünden belli oluyor siniri.
“ Hoş geldin oğlum. Ayakkabılarını fırlatma, lütfen yerine koy onları.” dediğim anda,
“ Off tamam anne ya, koyarız ne var ?” diye sert bir tepki veriyor.
“ Oğlum, neyin var ? Lütfen böyle konuşma…”
“ Ya anne yeter yaaa. Zaten bütün gün şunu yap bunu yapma dinliyorum. Sen de yapma anne yaaa…”
İşte tam bu noktada bazı anneler çocuğun verdiği tepkiye takılıp daha sonra söylediklerini duymadıkları için;
“ O ayakkabılar kalkacak oradan. Saygısız seni, ne biçim konuşuyorsun…” gibi tepkiler verebiliyor.
Bu zaten hormonlarının ve etraftan sürekli aldığı uyarı, nasihatlerin etkisi ile duygularını kontrol etmekte zorlanan ergenin terbiye olmasını değil daha çok okulda veya arkadaş çevresinde veremediği tepkileri anneye yönlendirmesine sebep oluyor.
Hep söylediğim gibi bedeni büyümüş ama henüz içi çocuk olan ergenimiz, dış dünyada sık sık yaşadığı olayların etkisiyle kapıldığı “kimse beni anlamıyor” hissini bir de evde yaşadığında verdiği tepkiler yaşadığı hayal kırıklığı sebebiyle kat kat fazla olabiliyor.
Bu yüzden çocuklarımızı her zaman ama özellikle ergenlik döneminde dikkatli dinlemeli ve anlamaya çalışmalıyız.
Ben bu gayretle oğlumun kurduğu;
“ Ya anne yeter yaaa. Zaten bütün gün şunu yap bunu yapma dinliyorum. Sen de yapma anne yaaa…” cümlesinin içeriğini duyabiliyor ve duygusunu anlayabiliyorum.
Zaten bir takım etkilerle olumsuz duyguları tavan yapmış oğluma bir de “anneyle nasıl konuşulur, ayakkabı nasıl kaldırılır” dersleri vermeye kalkmıyorum.
Eğer niyetim sıkı bir kavga yaşamak olsaydı ve zaten tüm gün yaşadıkları sebebiyle sinirleri bozuk oğlumla bende sinir savaşı yapmak isteseydim inanın bana bu hiç zor olmazdı.
Ama onu her an terbiye edilecek bir varlık gibi görmüyorum ve hep söylediğim gibi sorun sorun yokken çözülür.
Karşınızda ki kişi bu kadar olumsuz duyguların etkisindeyken ona dünyanın en değerli bilgisini verin kesinlikle almaz.
Bu yüzden o’na sarılıyor;
“ Yorucu bir gün geçirmişsin. Sen bırak ayakkabıları ben kaldırırım. Gel elini yüzünü yıka güzelce. Ben de sana nefis bir yemek hazırlayayım.” diyor ve onu rahat bırakıyorum.
İnanın bana o sırada hayatla ilgili verilecek derslere ve terbiye edilmeye değil sadece sevildiğini ve değer verildiğini hissettiği evinde dinlenmeye ihtiyacı var çünkü.
Yemeğini yedikten ve dinlendikten sonra odasına gidiyor ve uygunsa konuşmak istediğimi söylüyorum. Odasının kapalı kapısını asla vurmadan ve gir sesini duymadan içeri girmiyorum.
Biliyorsunuz ergenlerin mahremiyet algısı birden gelişmeye başlar ve hormonal değişiklerinin etkisiyle yalnız kalmak ihtiyaçları artar.
O yüzden içi çocuk olan küçük ergenimin yavaş yavaş geçiş yaptığı yetişkinlik evresinde ona yetişkin saygısı gösteriyorum ki özsaygısını doğru geliştirebilsin.
Sonra O bana, tüm gün okulda hem dersleri anlamak hem de öğretmenlerinden sürekli nasihat dinlemenin ne kadar zor olduğunu anlatıyor.
“Anne anlamıyorum sürekli yanlış mı davranıyoruz biz. Hep bağırıyor hep şunu yapma bunu yap. Şöyle olma böyle ol deyip duruyor öğretmenler. Neyse ki sen öyle değilsin. Bir arkadaşım anlatıyor onun anne babası da böyleymiş.”
Konuşma böyle sürüyor. Burada bence önemli olan çocuğumuzu anlamaya çalışmak ve onu olduğu haliyle sevdiğimizi, değer verdiğimizi hissettirmek.
Eğer bizde dış etkenler gibi sürekli nasihat ve cezalandırma tarzı bir eğitim uygularsak maalesef çocuğumuz tıpkı okul vs. gibi yerlerden olduğu gibi bizden de kaçacak delik arar.
Özellikle ergenlik döneminde değerli olduğunu ve anlaşıldığı hissetme ihtiyacı tavan yapar. Eğer biz evde bu sevgi ve değeri çocuklarımıza vermezsek hem bizimle iletişimi bozulur, hem de bunu ona hissettiren belki de en yanlış kişilere veya zararlı maddelere yönelir.
Ergenlik dönemine başlama yaşı olan ortalama dokuza kadar zaten ondan beklediğimiz sosyal davranışları ve terbiyeyi kazandırmış ya da en azından temellerini atmış olmalıyız.
O yaşa kadar yapılmamış şeyi çocuğun kendi iç çatışmaları ve dengesiz hormonları ile baş etmeye çalıştığı ergenliğe saklamak pek mantıklı bir hareket değil.
Bu arada oğlumun bazen yaptığı örneğin odasını dağıtmak veya ayakkabılarını kaldırmamak gibi davranışları ben terbiyesizlik olarak değerlendirmiyorum.
Bana göre terbiye bambaşka kavramlar içeriyor. Odasını kavga kıyamet toplatıp sonra da ona terbiye verdiğini sanmak bence pek doğru bir yaklaşım değil.
Çocuk eğitiminde amaca giden her yol mübah değildir.
Terbiye kazandırırken ondan ve sizden giden duygular çok daha önemlidir benim bakış açıma göre.
Tüm bu sebeplerle bir ergenin en temelde,
kendini değerli hissetmeye, hem kendi iç yapısı hem de dışsal etkenlerle sık sık bozulan duygusal dengesinin huzur ve güvenlik bulabileceği bir eve yani anne-babaya,
Duygularının değişkenliği ve bazen çok acımasız olabilen sosyal ilişkilerinin zorluğu içinde ona karşı aynı sevgi ve şefkati gösteren tutarlı bir aileye,
İçi çocuk bedeni büyük yapısının ikisi de aynı oranda gelişip olgunlaşana kadar korunabileceği ve kucaklanacağı kendilerini yetişkin aklı ve bilgeliği ile davranabilen ana-babaya ihtiyacı var…
Sevgilerimle…