İnsan sevgiyi canlı tutmanın önemini kavrayıp, ‘yaşa ve yaşat’ tavrı içinde kendine ve eşine nefis bir yolculuk yaşatabilir…
***
“Evlilik deyince aklıma, bizi düşünürsem kahkaha atmak, anne ve babamı düşünürsem dert, sıkıntı, asabiyet geliyor.
Bizim evliliğimizde çok şükür kahkaha atmadığımız, hüzünlü kapattığımız bir gün yok.
Eşim anlayışlı ve yardımseverdir. Ben de onun kadar olamasam da anlayışlıyımdır.
O kadar çok korkuyordum ki annemle babamın evliliği gibi olacak, babam gibi biriyle evleneceğim, evlendikten sonra annem gibi olacağım diye…
Öyle olmadı; babamın tam zıttı eşim, ben de annem gibi değilim.
Bağırmaz, borcuna sadık, evine sadık, önceliği ben ve çocuğumuz. Maşallah diyeyim.
Bizim evde öncelik güler yüz.
Örneğin, eşim bana, “Kap kap yemek yapmaktan yorulup yüzün düşük kapıyı açacağına, bir tost yapalım, güler yüzle kapıyı aç,” der.
Her gün öperek karşılarım. Gün içinde mesajlaşırız hâlâ. Durduk yere gider sarılırım. Küçük notlar yazarım. Ve bunları ona sonsuz bir şükran içinde yaparım.
Kabul olmuş duam hocam o benim. Kıyamam kırmaya. Üzmeye.
Çok iyi bir eş, çok iyi bir baba, çok iyi bir evlat.
Allah sağlıklı uzun ömürler versin. Evlilik karşılıklı hocam. Eşler birbirinin aynası.”
***
Son satırları yeniden bir değerlendirelim:
“Kıyamam kırmaya. Üzmeye!”
Yani diyor ki, o benim gönlümde yer almış durumda; onu kırarsam, ben kendimi sevemem, kendimden uzaklaşırım.
“Çok iyi bir eş, çok iyi bir baba, çok iyi bir evlat.”
Burada olgun bir tavır seziyoruz; eşinin sadece kendisi ve çocuğuyla ilişkisini önemsemiyor, aynı zamanda anne ve babasıyla ilişkisini de önemsiyor ve takdir ediyor.
Bu demektir ki, gelin kayınvalide ve kayınbabasından ve onlar da gelinlerinden memnunlar.
Torun, sevgi ve şefkati her yönden tadacak.
Doğan Cüceloğlu
(Evlenmeden Önce / Sayfa 139 – 140)
———