Canım Azizem, kıymetlim, sevdiceğim, birtanem benim..
Bugün tam 2 yıl oldu ayrılalı. Ölümden başka her şeye çare var ve ben, büyük bir çaresizliğe mahkum oldum gidişinle.
Gittiğin günden beri, evimizden hiç ayrılmadım.
Ölümünden 3 ay sonra oğlumuz ve kızımız bana öyle çok ısrar etti ki onlarla yaşamam konusunda.
Canım Azizem bu yalnızlığım bitsin diye evlatlarımın teklifine evet demeyi öyle çok istedim ki.
Hem artık yemek yapmak, ilaç saatlerimi hatırlamak ve hatta kişisel temizliğimle bile ilgilenmek gün geçtikçe daha da zorlaşıyor.
Ama ne damadım ne de gelinim aynı şehirde yaşıyor olmamıza rağmen sen öldükten sonra ne yanıma geldiler ne de beni aradılar.
Sanırım beni istemiyorlar. Bunu bile bile nasıl giderim ki. Ağır geliyor bu yaştan sonra her şey.
Geçenlerde oğlumuz Serkan yine geldi, ” itiraz etmek yok baba, aklım hep sende seni bırakmam” dedi. Yok dediysem de nafile.
Aslında içten içe mutlu oluyorum ama yine de korkuyorum.. Bir kaç saat sonra Serkan gelir Azizem, şimdilik bu kadar yazıyorum
————–
Ah Azizem ahh.. Aradan tam iki ay geçti.
Bu satırları sana “huzur evinden” yazıyorum.
Meğer sen ne mübarek kadınmışsın.
Erkenden göçüp gittin, her şeyden habersiz ve herkesin en güzel halini görerek. Ya ben nasıl yapacağım ?
Bu davranış ve muameleleri nasıl unutacağım,affedeceğim ?
En son satırda sana da yazdığım gibi Serkan’ın evine gittim.
Arabadan inmeden önce oğlumuz bana yönelip:
-Babacığım, Pervin’i bilirsin öyle çok karışılmasını itiraz edilmesini sevmez. Bir sorun çıkmaması için sen de Pervin de artık bir şeyleri görmeyeceksiniz anlaştık mı? Huzurumuz kaçmasın.
Bu lafı duyunca başımı önüme eğip:
– Oğlum, eğer sorun olacaksa beni evime geri götür. 80 yaşıma merdiven dayadım,herkesten çok benim huzura ihtiyacım var dedim.
Serkan:
-Babacığım alınma hemen ben de orta yolu bulmaya çalışıyorum dedi.
Bu konuşmalar eşliğinde eve gittik. Benim için bir oda hazırlamışlar.
Öyle hemen sevinme, sadece geceleri değil 24 saat boyunca sadece orada kalmam için bir oda.İnsan yüzüne hasret kaldığım bir oda.
Serkan işten çıkınca ilk zamanlar hep yanımda kalır sohbet ederdi benimle, beraber televizyon izlerdik. Sabah işe gitmeden önce de kahvaltımı getirip, bir güzel karnımı doyururdu.
Serkan gelene kadar boğazımdan geçen tek lokmada onlardı zaten. Pervin ne odamı açardı ne de bir lokma verirdi. Olur da karşılaşsak koridorda düşmanı gibi bakardı bana.
Zoruma gidiyor Azizem, gelinimin yaptıklarına çok üzülüyorum. Geçenlerde tuvalete giderken “bundan sonra altını bezleyelim senin, ayak altında dolaşmazsın en azından” dedi.
Öyle üzüldüm öyle yıkıldım ki, hemen odaya geri döndüm.
Hüngür hüngür ağladım. Serkan’ın;
“Babacığım benim acelem var tansiyon ilacını sonra sen içersin olur mu?” sözü bile aklımdan çıkmıştı.
Bu olayın ardından yorgandan sağ kolumu çıkarmak istedim ama başaramadım.
Yüksek tansiyon sağ kolumu işlemez hale getirmiş, öyle dedi doktor.
Serkan:
-Ya baba, bir gün evden erken çıktım diye beni pişman ettin! Ardı arası bir ilaç, onu da mı ben içireyim! Bana da yazık ama!
Oğlum beni bir çocuk gibi azarladı Azize, sormadı bile neden içmediğimi, içemediğimi.
Ama artık canıma tak etmişti. Serkan’a yönelip:
Oğlum karının bana davranışlarını görmüyor musun? Ne yüzüme bakıyor ne de bir tas çorba veriyor. Sabahtan akşama kadar aç bekliyorum senin haberin var mı ? Bir tek tuvalete gitmek için şu odadan çıkıyorum, Pervin bundan bile rahatsız olmalı ki benim altımı bezletecekmiş! dedim.
Kapıyı dinleyen Pervin bir hücumla içeri girdi:
-Seni nankör seni. Demek beni kocama kötülüyorsun ha! Hem ben sana aç mısın diye sorduğumda tokum demedin mi ? Benden memnun değilsen, memnun olacağın yere git öyleyse diye ağlamaya başladı.
Öyle şaşırdım ki Azize. Yalanı kendine yakıştıran bir insana ne denebilir ki !
Ardından Serkan bana yönelip:
-Baba madem Pervin’le anlaşamıyorsunuz öyleyse ablamda kal biraz da. Böylesi herkes için iyi olacak!
-Oğlum beni evime geri götür,emekli maaşımla bir bakıcı tutarım banka da birazda param var, ben kimsenin yanında sığıntı olmak istemiyorum. Beni, bunları yaşayayım diye mi getirdin oğlum !
-Baba ev artık yok, ablamla sattık o evi. En son bizim üzerimize tapuyu çevirmiştin unuttun mu ?
-Evet ama, ben ölünce satın demiştim. Annenizin hatıralarıyla doluydu o ev. Hem bana haber bile vermeden nasıl yaparsınız bunu!
-Ne yapalım baba çok sıkıştık paraya sattık! Hem zaten sen tek başına yaşayamazsın. Şimdi ablamı arıyorum yarın gelir seni götürür dedi.
Ne de kolay anlattı oğlumuz her şeyi. Şimdi gidecek hiç bir yerim kalmadı. Bir sığıntı gibi yaşamaya devam edecek olmak ne acı..
——————
1 ay sonra …..
Azize, kızımız Fatma’nın evindeyim.
Kızım bana çok iyi bakıyor. Ama torunlarımın ve damadımın sözleri yüreğimi yakıp geçiyor. Fatma müdahale ediyor etmesine ama bu sefer damat oradan laf atıyor:
-Ben babasına bakayım o benle dil yarışına girsin. Benim canımı sıkma gider huzur evine bırakır gelirim. Hem oğlu bile bakmıyor ben bakıyorum daha ne isterseniz be! , diyor sürekli.
Azize, sanırım varlığımla herkesin huzurunu kaçırıyorum . Bazen Fatmayı gözleri şişmiş olarak görüyorum. Bana belli etmiyor ama kocasıyla benim yüzümden kavga edip sonrada ağlıyor.
Sanırım altıma da kaçırmaya başladım.
Torunlar yüzüme yüzüme :
-Ya dede sen ne kadar pis kokuyorsun dediklerinde anladım.
Bu sefer gerçekten altımı bezliyor Fatma ..
Geçenler de damat altımın bezlendiğini görünce:
-Vay be Zihni öğretmen vay ! Öğretmen fiyakasından, alt bezlenmeye kadar düştün ha ! Fatma iyi bezle bu yavru kuşu, idrar sızarsa karışmam bak! dedi ve gitti !
Fatma da kocasının yanına gitti bir hışımla. Bağrış sesleri evde yankılanmaya başladı bile. Kulaklarımı tıkadım duymamak için ama gözyaşlarıma engel olamadım. Öyle şeyler diyordu ki bu adam, iyi ki sen duymadın Azizem, iyi ki..
Biraz sonra Fatma yanıma geldi, gözlerimden süzülen yaşları görünce bana sarılıp hüngür hüngür ağlamaya başladı.
Fatma’ya dönüp sitem edercesine:
-Kızım keşke Serkanla bir olup evi satmasaydınız. Ben size yük oldum böyle. Gider kendi evimde kalırdım dedi. Fama da :
-Baba inan ki beni Zeki(kocası) zorladı.Eğer o evi satıp gelecek parayla da borçlarını ödemezse seni bu eve kabul etmeyeceğini söyledi. Biz borç içinde çırpınırken o ev orada boş boş kalamaz dedi. Mecbur kaldım baba, yemin ederim.
Artık burada kalamazdım..
Fatma’ya, beni huzur evine götürmesini istedim. Fatma yok dediyse de bu kez kararlıydım.
(15.11.2000)
Azize, artık sana yazmaya takatim kalmadı. Neyi yazayım ki, kimi yazayım.
Ellerim de güç, gözlerimde derman kalmadı..
Eskisinden daha kötü sağlığım ama içimde zerre korku yok..
Bir gece ansızın, gözlerimi bu dünyaya yumup, bütün kötülükleri burada bırakacağım.
O güne kadar artık hiçbir şey yazmayacağım !