Çocuğunuzu “adam etme” bahanesiyle hayattan koparmamalısınız.
Bazı babaların bu amaçla sıkı ilkelere sahip olduklarını, kimi annelerin de onlardan geri kalmadıklarını sıkça görebiliyoruz.
Bu niyetle ona yapacağımız uyarıları dikkate almanız öncelikle sizin için, sonra da çocuklarınız için önemlidir.
Özellikle 0-7 yaş arası çocuğunuza;
-Çocukluğunu “doyasıya” yaşama fırsatı vermelisiniz.
Biliyorsunuz ki çocukluk demek, hata ve yanlış demektir…
Zarar ve ziyan vermek demektir….
Bazen söz dinlememek, bazen yalana baş vurmak demektir.
-Giydirdiğiniz kıyafetler onun, çocukluğunu yaşamasına engel olmamalıdır.
Örneğin konu-komşuya, parka, gezmeye, ev ziyaretlerine giderken çocuğunuzu prensler/prensesler gibi giydirip süslememelisiniz.
O yaştaki çocuk için o kıyafetlerin pek önemi olmaz.
-Yolda giderken top görür topa vurur, çocukların oyununu görür, onlara katılmak ister, bisikletli arkadaşı ile karşılaşır, içinden bisikletle bir tur atmak gelir…
-Parkın yanından geçerken kaykaydan iki kaymak, salıncakta az-bi sallanmak için can atabilir.
[quads id=1]
Kıyafet meraklısı aileler ne yazık ki az değildir.
Halbuki takım elbise, cilalı ayakkabı, papyon-kravat…
Resmi geçit töreni elemanı gibi sokaklarda yürümek, caddelerde boy göstermek…
Çocuğun hoşuna gidiyor mu zannediyorsunuz…
Düz beyaz ya da kırmızı elbiseler içinde, başında onlarca toka, ayağında fırfırlı çoraplar olan kız çocuğu ile bir yerlere gidip gelinecek.
Çocuk süsünden yere eğilemiyor.
Ebeveynleri onları ‘robot’ gibi yürütmekten ne zevk alırlar bilinmez.
Halbuki o yaş çocukları için şık elbiseler, pahalı kıyafetler, bayramlarda-düğünlerde bile ‘yük’ten başka bir şey değildir.
Size belki garip karşılayacağınız bir öneride bulunmak isteriz.
Şöyle ki;
-Çocuklarınıza en rahat ve en basit kıyafetleri, özellikle bayramlarda ve düğümlerde giydirin.
Giysileri tam bir oynama-koşma, eğlenme-zıplama ve çocukluklarını ‘doyasıya’ yaşama imkanı veren türden olsun.
Yeni olsun ama rahat hareket edecek şekilde düşünülsün.
-Gerekiyorsa, her bayram günü ayrı bir kıyafet alınması için ucuzundan alınsın.
-Çocukların eğlenmeye, oynamaya, koşup zıplamaya en çok ihtiyaç duydukları ortamlar, düğünler ve bayram günleridir.
Çocuklar bu iki özel zamanda uzaktan-yakından birçok çocukla tanışacaklar ve arkadaş olacaklar.
Birbirlerine çeşitli hünerlerini ve özelliklerini göstermeye çalışacaklar.
Başta oyunlar olmak üzere farklı alanlardaki becerilerini sergilemek isteyecekler belki de….
Hatta uzak illerdeki ve bölgelerdeki akrabaları ve onların çocuklarıyla buluştuklarında coşkulu şamatalı bir ortamda eğlenmek isteyeceklerdir.
İşte birçok ailenin çocuklarına giydirdikleri en şaşaalı, en pahalı ve “en sıkıcı” kıyafetler; onların bu özlemlerine, zevklerine engel oluyor.
Evden çıkarken defalarca öğütlenmiş, tembihlenmiş ve kendilerinden söz alınmış çocuklar, akşama evde zılgıt yememek için oynamak bir yana adım atmaya bile çekinir hale getirilebiliyorlar.
Annelerin-babaların uydurdukları buna benzer saçma sapan kurallar yüzünden, bayramın ya da düğünün bir an önce sona ermesini arzulayan çocukların ruh hallerini düşünebiliyor musunuz…
[quads id=1]
Hatta yolda yürürken;
-Dik dur.
-Ayakkabının ucunu taşa değdirme.
-Kaldırımdan yürü.
-Adımlarına dikkat et, küçük küçük adım at.
-Çikolata-şeker yeme, elbisene bulaşır…evde yersin.
-Görgüsüzler gibi, sokakta meşrubat içme üstüne damlatırsın.
-Duvar dibinden yürüme, elbiselerin duvara sürtülür, lekelenir.
-Yabancı çocuklara yaklaşma, kötü huy edinirsin…
Etraflarında cıvıldaşıp koşan, oynayan, zıplayan fakir ve yoksul çocukları gıpta ile seyreden kibar ve özentili aile çocuklarına hep acımışımdır.
İçleri kıpır kıpır ama kafes içine kapatılmış kuşlar gibiler.
Dr. Yaşar Kuru