Bu önerinin üzerinde düşünmek gerek; birçok ana-baba, “Benim çocuğumun hakkı yeneceğine, onun başkasının hakkını yemesini tercih ederim,” diyebilir.
Peki, insanları ‘hakkı yenenler’ ve ‘hak yiyenler’ diye iki grupta görmek, aslında dünyayı bu hale getirmiyor mu?
Şimdi bazı anababaların büyük bir içtenlikle, “Keşke başka bir çaresi olsa, ama ‘iyi insanlar’ hep zayıf kalıyor ve güçlüler tarafından sömürülüyor; ben çocuğumu ‘iyi insan’ olarak yetiştirirken onun sömürülecek zayıf bir insan olmasına sebep oluyorsam, bundan da vicdan azabı çekerim!” dediğini duyar gibi oluyorum.
İyi insan, zayıf insan demek değildir. Aslında şunu büyük bir inançla söyleyeceğim, zayıf insan ‘iyi insan’ olamaz. Gerçekten iyi insan, güçlüdür.
O nedenle, ‘kurnaz, açıkgöz olan güçlüdür’ görüşüne katılmıyorum.
Güçlü insan yaratıcı ve üretkendir. Ve herkesin, toplumun, kurumların, iş adamlarının, devlet yönetiminin bu tür insanlara gereksinimi vardır.
Yaratıcı ve üretken insan olmadan toplum, kurum, iş alanı, devlet ilerleyemez, gelişemez ve zamanla zayıflar.
Benim söylediğim türden güçlü, üretken insan, ne kimsenin hakkını yer ne de kimsenin kendi hakkını yemesine izin verir.
Açıkgöz ve kurnaz insan, kısa vadeli düşünüp anlık başarılar peşinde koşarken; güçlü, yaratıcı insan, uzun vadeli düşünür, güvenilir biri olarak yaşam boyu başarılara –iş ve aile yaşamı da dahil– imza atar.
Doğan Cüceloğlu