Bu yazımda çocuklara hak, adalet, hukuk gibi kavramların nasıl öğretilmesi gerektiğini geçmişte yapılan deneylerden yararlanarak anlatacağım.
İnsanlarda iyilik ve ahlâk kavramlarının doğuştan mı çevresel faktörlerden mi kaynaklı olduğunu merak eden bir grup bilim adamı deney yapmaya karar veriyor.
3-6 aylık bebeklerle yapılan bu deneyde kuklalardan yardım alıyorlar. Seçtikleri bebek sahnede 3 oyuncak görüyor.
Ortadaki oyuncak, oyuncak kutusunu açmaya çalışıyor fakat bir türlü açamıyor. Sarı tişörtlü kukla geliyor ve kutuyu açmasına yardım ediyor.
Deney tekrarlanıyor ve bu sefer mavi tişört giyen kukla oyuncak kutusunu açmasını engelliyor.
Biz hangisinin iyi hangisinin kötü oyuncak olduğunu bu hikâyeden ayırt edebiliyoruz.
Peki bebek bunu ayırt edebiliyor mu? Deney burada güzelleşiyor. Sarı tişörtlü ayıcık ile mavi tişörtlü ayıcık çocuğun önüne getiriliyor ve hangisinden hoşlandığı soruluyor.
Bebeklerin 4’te 3’ünün iyi olan oyuncak ayıyı seçtiği görülüyor. 3 aydan küçük olan bebeklerin ise “iyi” olan oyuncağa bakışlarıyla daha fazla odaklandıkları gözlemleniyor.
Özetle; bebeklerin bile iyi davranışı ve kötü davranışı ayırt edebildikleri gözlemlenmiş oluyor.
Aynı araştırmacılar tarafından yapılan başka bir deneyde ise bir oyuncak kukla, diğer yeşil tişörtlü kuklaya top atıyor ve onun da geri atmasını bekliyor.
Fakat yeşil tişörtlü kukla topu alarak kaçıyor. Diğer kukla gösterisinde ise topu alıp kaçan yeşil tişörtlü kukla oyuncak kutusunu açmaya çalışıyor.
İlk sahnede sağındaki kukla ona yardım ederken diğer sahnede soldaki kukla kutuyu açmasına engel oluyor. İki kukla bebeğe sunulduğunda ise sizce bebek hangi kuklayı seçiyor?
Engelleyeni! Yani önceki gösteride topu alıp kaçan kuklayı cezalandırıyor. Bundan dolayı kutuyu açmasını engelleyeni seçiyor.
Bebeklerin % 81’inin bu seçimi yaptığı görülüyor. Bu deneyde ise “adalet” duygusunun bebeklerde de olduğu gözlemlenmiş oluyor.
Uzun yıllar bebeklerin çevrede olup bitenleri anlamadıklarını düşünüyorduk değil mi?
Bebeklerin yalnızca; sürekli ağlayan, bizler tarafından beslenen, altı temizlenen varlıklar olmadıkları çok açık. Bundan daha fazlasına sahipler.
Ve insan olarak yalnızca iyi huylara sahip değiliz. Hayat zıtlıklarla dolu. İyinin olduğu kadar kötünün, mutluluğun olduğu kadar üzüntünün, sevginin olduğu kadar nefretin de barındığı bir dünya burası.
Ve biz insan olarak içimizde de bu zıtlıkları barındırıyoruz.
Bir deney daha yapılıyor. Önce bebeğe kraker ve gevrek arasından bir seçim yapması isteniyor.
Bebek krakeri seçiyor, daha sonra kukla gösterisinde kuklalardan biri krakeri diğeri gevreği seçiyor.
Bebek; kendisine sunulan kuklalar arasından kendisi gibi krakeri seçen kuklayı seçiyor. Bu deney şunu gösteriyor; kendimiz gibi olan insanları seçme ve isteme eğilimine sahibiz.
Kendisinin seçtiği krakeri seçmeyen kuklaya olan duygularını ölçmek amacıyla ise bir deney daha yapıyorlar.
Deney diğer deneylerde olduğu gibi oyuncak kutusunu açma deneyi ile gerçekleşiyor.
Krakeri seçmeyen kukla oyuncak kutusunu açmaya çalışırken bir kukla ona açması için yardım ederken, diğer kukla açmasını engelliyor.
Ve seçmesi için kuklalar bebeğe sunulduğunda bebeklerin % 87’si engelleyen kuklayı tercih ediyor. Bu deneyde bebeğin, önyargılarıyla davrandığı görülüyor.
Demek ki insan olarak içimizde karanlık bir yönümüz de var. Nefret bize öğretilmiyormuş, zaten içimizde varmış!
Peki nasıl oluyor da büyüdüğümüzde iyi veya kötü davranışları yoğun olan bir insan oluyoruz?
Farklı bir deney bu sefer çocuklarla yapılıyor. Taşlarla yapılan bir deneyde küçük çocuklar karşısındaki kişiyle aynı miktarda taş alma ihtimali varken kendisine daha az taş almayı göze alıp karşısındaki kişinin hiç taş almamasını sağladıkları görülüyor.
Biraz daha büyük olan çocuklar kendisinin daha fazla, karşısındaki kişinin daha az taş almasını sağlayabilecekken eşit miktardaki taşı seçtiği; 8 yaşındaki çocukların ise karşısındakiyle eşit sayıda taş alabilecekken, kendisinin az karşısındaki kişinin daha fazla taş alabileceği seçimi yaptığı görülüyor.
Nitekim fedakârlık yapıyor. Sizce bu çocuklarda bunu ne sağlıyor? – Kuşkusuz eğitim.
Çocuklara hak, adalet, hukuk gibi kavramları öğretmeye çalışırken içinde bulundukları yaş özelliklerini de hesaba katmayı unutmamak gerekir.
Bu kavramlar somut değil, soyut kavramlardır.
Çocuklar soyut kavramları 8 yaş itibariyle anlamaya ve algılamaya başlayabilirler.
Bu deneylerden şunu anlıyoruz ki, her insan aydınlık ve karanlık yanlara sahip.
Eğer olumlu olan davranışı oturtmazsak, o boşluğa zıttı gelip yerleşir. Mutlaka boş kalan yer iyi ya da kötü şekilde doldurulur.
Çocuklara bu kavramları öğretmenin en etkili yolu doğru rol model olmaktır. Bir çocuğa, özellikle 8 yaşından küçük bir çocuğa adalet kavramının tanımını yapmanızın çok bir etkisi yoktur.
Çocuklar kulaklarıyla değil, gözleriyle öğrenirler. Çocuğunuzun adaletli biri olmasını istiyorsanız, herhangi bir yerde sıraya girdiğinizde insanların önüne geçmemelisiniz.
Ortak kullanıma ait eşyalardan faydalanırken, başkalarının da kullanabilmesine fırsat verecek şekilde faydalanmalısınız.
Birden fazla çocuğunuz varsa onlara eşit değil adaletli davranmalısınız. Örneğin 12 yaşındaki çocuğunuzla 5 yaşındaki çocuğunuz aynı haklara sahip olmamalıdırlar.
12 yaşındaki çocuğunuz kardeşinden biraz daha fazla bilgisayar oyunu oynayabilir veya biraz daha geç yatabilir.
Tüm bu hakları belirlerken yaş dönemlerini ve aralarındaki yaş farkını göz önünde bulundurmak gerekir.
Sağlıklı bir toplum için hak, adalet, hukuk gibi kavramları yetişkinler olarak önce kendimize yerleştirmemiz ve bunu çocuklarımıza davranışlarımızla göstermemiz gerekir.
Ne kadar bu kavramları öğretirsek öğretelim, biz aksi yönde davranırsak çocuklar da o yöne eğilim gösterirler.
Çocuklara bu kavramları doğru şekilde açıklayıp doğru şekilde rol model olarak, yaşantılayarak öğretirsek, çocuklar da içlerinde var olan özelliklerden olumlu olanı ortaya çıkarmış olurlar.
Anne baba olarak bu kavramları içselleştirip yaşamlarınıza uyguladığınızda, çocukların da bu kavramları sosyal öğrenme ile adım adım içselleştirerek kendi hayatlarına yerleştirdiklerini göreceksiniz.
Öfkemizi yönetmeyi öğrenebilir, bencilliğimizi kontrol etmeyi başarabilir, paylaşmayı sevebiliriz.
Çocuklarımızın içlerindeki iyi yönleri de hayat boyu süren ve doğal bir süreçte ilerleyen bir eğitimle geliştirebilir ve baskın hale getirebiliriz.
Büyüdüğümüzde ise iyi ve kötüyü ayırt edebilen bireyler olarak seçim yapmak artık bizim elimizdedir.
Önemli olan da bu değil midir zaten? İçimizde yalnızca iyi yönler olsaydı iyi olmanın bir değeri olur muydu?
Psk. Banu Arslan