Her gece, yastığa başımı koyduğumda bir şeyler düşünmeden uyuyamam…
Kimi yastığı görünce uyur, kimi de benim gibi yatakta dönüp durur. Hayal kuruyorum ancak çok az. Genelde geçmişe sık sık gidip şimdi aynı şey olsa ne tepki verirdim diye düşünüyorum.
Hayır, çok pişman olmuyorum aslında. Kat ettiğim yolu görmemi sağladığı için seviyorum bu yöntemi.
Çünkü aferin bana, iyi ilerleme göstermişim. (Evet, artık nadir de olsa kendime “aferin” diyorum. İnsan kendini motive etmeli…)
Bu aklımla ilk kez anne olsaydım eğer…
- Evet, ameliyathanede gördüm kokladım. Ancak odaya ilk geldiği an yalnız olalım isterdim. 20 çift gözün bizim ilk karşılaşmamızı izlemesini istemezdim.
- Emmiyor diye kahrolmaz, sütümü sağıp biberonla verirken, vicdan azabı duymazdım.
- Kendi doktorum ve annemin söyledikleri hariç kimsenin dediğine takılmaz, sık sık “Google”a bakmazdım.
- Normal doğum mu sezaryen mi diye sorgulayan bütün “her şeyi bilirim”cilere tek cevabım olurdu: Sana ne?
- Her ay kaç kilo/gram aldığını başka bebeklerle kıyaslamaz, bunalıma girmezdim. (Evet, çok az alıyordu)
- Arkın’dan beni anlamasını beklemez, duygularımı açıkça söylerdim. Erkekler hissedemiyor ve bu onların kabahati değil.
- Bizimle beraber 40 gün kalan annemle tartışmazdım.
- Çok yorgun ve uykusuz olduğumda eve misafir geleceği zaman “bugün müsait değiliz” derdim.
- Arkın’ın da bebeğimizin altını değiştirmesine, onu giydirmesine izin verirdim. “Aman, ya yapamazsa” diye düşünmezdim.
- Her şeyi ben yapmalıyım diye kasmaz, açık açık “yorgunum, bize yemek yapar mısınız” derdim. Bunu dedim sonradan ama geç olmuştu…
- O kadar çok kıyafet almazdım. Çoğunu giydiremedim bile, öyle hızlı büyüyorlar ki…
- Oda takımı da almaz, bir beşikle ve minik bir şifonyer ile yetinirdim. Sonra ne güzel ki başkalarına gitti yatak ancak biz çok az kullandık.
- Evet, yine bu kadar çok eğitici oyuncak, kitap alırdım.
- Anaokuluna başladığında, alışma sürecinde ağladığında ben de kapının arkasında gizli gizli ağlamaz, kararlı dururdum.
- Her aksilikte kendimi suçlamaz, yetersiz hissetmez “ben anne olmayı beceremiyorum” diye saatlerce ağlamazdım.
- Bir şey yemediği zaman aç kaldı diye kendimi de aç bırakmazdım!
- Bebek – çocuk gelişim kitaplarını okurken “bak bunu yapmıyor ama şunu şunu yapıyor” diye notlar almaz, hep eksik aramazdım.
- Karnı tokken, keyfi yerindeyken 1-2 saat annemle bırakır, kocamla baş başa yemeğe giderdim. Ona sık sık “nasılsın” diye sorar, onun da yeni hayatımıza geçiş sürecinde desteğe ihtiyacı olduğunu unutmazdım.
- Arkadaşlarımla buluştuğumda sadece çiş-kaka-mama konuşmazdım. Ama onlara da “Bana dış dünyayı anlatır mısınız, benim durumum malum. Siz anlatın ki ben de sizi sıkmayayım anlattıklarımla” derdim.
- Kilo verip vermediğimi sorgulayanlara “sen önce bir aynaya bak” derdim.
- Sinirlendiğimde, sesim yükseldiğinde vicdan azabı çekmez kendi kendime benim de bir tahammül sınırım olduğunu, bir insan olduğumu hatırlatırdım.